6 Aralık 2017

Necdet Subaşı’nın Biz Dışarda Kalanlar Adlı Kitabı Çıktı

ile izdiham

Uçuşan hatıralardan bize kalan.

Metinlerinde köy ve şehir hayatını, dostları, hatıraları bir araya getiren Necdet Subaşı, “Biz Dışarıda Kalanlar” adlı kitabında yeni kuşakları unutulmaya yüz tutan eşyalarla tanıştırıyor.

Malumun ilanıdır ki, şayet bir edebiyat kitabı okuyacaksanız seçici olmalısınız. Yanlış seçilmiş bir kitap edebiyat adına diğer kitaplarla buluşmanızı geciktirebilir. Şayet deneme havasında salt bir metin arzuluyor, o metnin sizi gerçek dünyanızdan çıkarıp başka başka yerlere götürmesini istiyorsanız, eleştirisinde bulunmaya çalışacağımız bu kitap sizler için iyi bir seçim olmayabilir. Bu kitabı bitirdiğinizde omuzunuzda size ait olan geçmişten birçok hatıra canlanıp, gelip göğsünüzün üstüne oturabiliyor. Çünkü kitabın yazarı, bir dönemin ve el an bu zamanın röntgenini olanı ile çekip kendi penceresinden okuyucuya seslenmektedir.

GEÇMİŞİ KENDİ PALTOSUNDA TAŞIYOR

Necdet Subaşı’nın Büyüyenay’dan çıkardığı Biz Dışarıda Kalanlar, tam anlamıyla bir gezi yazısı olmasa da kendi izlenimleri etrafına şekillenen deneme türü diyebiliriz. Büsbütün bu metinler bir deneme formu fakat insanın bu kitaba deneme ödülü veresi gelmiyor. Çünkü yazar belli ki, okurdan habersiz herhangi bir kaygı taşımadan eli kalem oynuyor. Bu da onu taklitten uzaklaştırıp, kendi anlam ve yazın tematiğini oluşturduğunu görebiliyorsunuz. Yazarı kitap özelinde incelediğimizde hayatında yer edinmiş bir kavramı, metaforlaştırıp ardından gerçeklik ve suret alanı oluşturuyor. Çünkü yazarda gerçeklik ve metaforik anlam birbirinden çok uzak değil… Örneğin çok mekanik bir ifade ile okurla duygusal bir bağ kurabiliyor.

“İlmihal” başlıklı yazısında, nereye ne şekilde savrulursa savrulsun, savrulduğu yerde dikkatini ilk çeken ya da aklına ilk gelen şey ile evinin yolunu bulmayı biliyor. Belli ki, onca savruk yaşantısının merkez kuvvetinde kendi ait olduğu mahallenin amentüsü var. Bu arada kitabın sûni bir gündemi yok. Yazarın anlattıkları hep kanlı canlı şeyler.

“Pijama” yazarın konu başlıklarından birisi… Pijama’dan edebiyat çıkar mıydı? Yazar pijama ilgili toplum algısı üzerinden kendini taşlamaya başladığında, “tamam pes eder, makul şeyler anlatır” dedim. Oysa o, Pijama’da ısrar etti. Ve son düzlükte pijamadan bir edebiyat çıkardı. Ve sahiden golünü attı. İsterseniz okuyup bir de siz deneyin; ne dersiniz?

Mesela bir yayınevinin hocaya hediye ettiği kitabın hikâyesini, Merak’ın ancak bu kadar merak uyandırabileceği gerçeğini bu kitapta bulabilmeniz içten bile değil. Onun özellikle erkeklerin bazı enstrümanlarla olan bağının, kendisinin kurduğu bağdan çok farklı olduğunu müşahede edebiliyorsunuz. Ne demek mi istiyorum? Kitabın teşbih başlığına bakmanız bunun için yeterli olacaktır. Ya da “Üç Romandan Bir Hikâye” başlıklı yazısının verdiği gerçeklik duygusuna bu kitabı okuyarak kendinizi bu duruma şahit tutabilirsiniz.Biz Dışarıda Kalanlar ile ilgili görsel sonucu

Yazarın metin içerisindeki okur ve çevresiyle olan ilişkisindeki yakınlığı ve hassasiyeti fark ettiğiniz vakit, sizin de yazarın hayatında bir buklelik yerinizin bir sonraki konu başlığında yer olmayacak olmanızın garantisi olmayacağını bilemezsiniz. Dolayısı ile okur olarak yazarın hayatında bir kesit olmak arzusunu dile getirmeniz içten bile değil. Çünkü yol arkadaşlarını hayırla ve güzel betimlemelerle yâd edip, kayıt altına alıyor. “Sıbgatullah” başlıklı yazısında bunu daha net görebiliyorsunuz.

Bir okur olarak yazarı bekleyen bir tehlikeden söz etmek gerekirse “Biz Dışarıda Kalanlar” adlı kitabın yazarın iki yıl içerisinde kaleme almış olması, okur olarak, bu kadar yoğun düşünen ve geçmişi her gün kendi paltosunda taşıyan biri, bundan sonra özgünlük açısından neyi kayda alır bilemiyorum.

Kitap özelinde ve Subaşı’nın yayın hayatına kazandırdığı diğer eserleri de dikkate aldığımızda, yazar kendi mahallesinden çıkıp karşı mahallenin kaldırımına geçmiş, hiçbir evrim ve değişim geçirmeden o mahalleden aldığı zenginlikle kendi mahallesinin tomografisini çeken radyolog gibi. Tüm her şey kitabı okurken anlıyorsunuz ki, Subaşı’nın hafızasında… Ve Cumhuriyet dönemi sonrası Ülkenin siyasi ve sosyal haritası üzerine tüm kitaplar yansa, herhalde tekrar bu bilgiyi bir araya getirecek ekibin başına bu yazarı getirmeniz gerekli olabilir.

Hatırı sayılır bir yazar bir vakit, “yazı duygulu olmalı ama asla duygusal olmamalı” demişti. Yine dönüp dolaşıp yazarın hayatındaki önemli bir dağılma, siz deyin ona toparlanma, noktası denen yere geliyoruz: “Taziye”, kitabın ortalarında bir yere serpiştirilmiş işte. Öyle ki, bu yazıyı kaç kelimede sonlandıracağına karar veren yazarın kendisi olmamış, yazının onu savurduğunu düşünerek… Subaşı’nı dağıtan şey ya da savrukluğu neyse, okuyucuyu muhtemel ki okuduğunda savurup kendi îrabına götürecek olan da, muhtemel ki, bu yazı olacaktır. Peki, duygusal bir yazı olduğu için mi? Hayır hayır…

DİLİN KAPISINDA

Her kitaptan bir pasajı kendimiz için alırız. Bu kitap için bana ait olan pasaj, “Bir gün o da ben de okulu kırmış, Saray sinemasına ağlaya ağlaya perişan olduğumuz bir filme gitmiştik. Neyse ki, ikinci film aksiyondu da, Battal Gazi bütün küffarı tepelemiş, biz de huzur içinde eve dönmüştük.” cümleleri olduğunu salık vermem gerekir.

Bu kitapta belki de eleştirmenler açısından yazarın zaman zaman bilinçli bir eylem olarak postmodern yazımsal bir dilin kapısını zorladığını, bu dil yazara da iyi geliyor olmalı ki, metinlerde ekstra bir zenginlik kattığını salık vermek gerekir.

Son tahlilde, Subaşı’nın kitabı özelinde genel bir değerlendirmede bulunmak gerekirse, deneme yazarları da bir yönüyle hatıra yazarlar. Subaşı ile deneme yazarları arasındaki fark, onlar gerçeklik üstü bir algıyla olmak istediklerini, ya da bir kahraman etrafında olabildiğince sureti mükemmelleştirirken, Subaşı, Platon’un mağara teorisinin tersine kahramanı kendisi olan bir dünyadan, yani isimlerini bizim de bildiğimiz sokaklardan hepimizden izbe taşıyan sıradan insan yaşantısını mücessem hale getirip, kitap özelinde kendi ile yüzleşirken okuyucu ya da bir mektup sayfası açıp onlarla birlikte bir süreci yaşıyor. Kitap bittiğinde her sayfayı okurken açılan boş sayfalar kitap bittiğinde doluyor ve okuyucuda kitabın bitiminde kendi denemesini hatırasını suyun öbür yakasında okuya okuya tamamlıyor.

Biz Dışarıda Kalanlar, Necdet Subaşı, Büyüyenay Yayınları, Eylül 2017, 244 sayfa

Zahid Atem, Yeni Şafak Kitap Eki

İZDİHAM