12 Aralık 2016

Mustafa Becit, Londra Mektuplaşmaları

ile izdihamdergi

3 OCAK
Londra’ya varır varmaz sana mektup yazmak istedim sevgilim. Uçağa bindiğim an başlayan özlem tam 15 saattir yakamı bırakmıyor. Anlatmazsam çıldırırım. Uzun beylik laflara gerek yok, çünkü kaldığım oteldeki avizeleri ve Hint halılarını tek tek gözden geçirdim ve hiçbirinde evimizdeki eşyaların samimiyetini bulamadım. Çareyi avizeleri kırmakta buldum. Hint halılarını ise klozete sokmaya çalıştım ama beceremedim. Şimdi bir mum ışığında bu mektubu yazarken sen benim neler çektiğimden bihabersin. Bilmeni istiyorum çünkü sana karşı içimde beslediğim aşk Londra’ya yakışmıyor.

Ne yapmalı sorularını sordum kendime. Aklıma ilk gelen uyumak oldu. Onu da beceremedim. Buraya Psikoloji dünyasını yakından ilgilendiren bir kongre için geldim. Bunu bugün uçaktaki hostes söyleyince fark ettim. Ben daha çok Arsenal’in, Fulham maçını izlemek için geldiğimi düşünüyordum. İşin yoksa birde Freud’u konuş şimdi. Psikanaliz dedikleri zırvalıkları yarın tüm gün konuşup tartışacağız. Çok önceleri yazdığım yazıları hatırlıyorsundur. İnan ben hiçbirini hatırlamıyorum ve muhtemelen Freud’un çocukluğunu anlatmaya kalkacağım.

Ömür törpüm inan çok yalnızım. Buraya hiç gelmemeliydim diye düşünüyorum. Ama artık çok geç. Merakla senden gelecek olan mektubu bekliyorum. Yokluğunu hayat vereceğin kelimelerle dolduracağını umuyorum. Aksi takdirde kendimi pompalı tüfekle vuracağım. Çok ciddiyim.

Kendine çok dikkat et. Evden çıkmadan önce ocağı açık bırakmıştım, şimdi aklıma geldi. Eğer sigara içmediysen bana karşılık verirsin. Öpüyorum.

7 OCAK
Aşkım, psikanalitik kuramım, Freud bakışlım, Jung zekâlım, anayolum, canım.

2 gündür Psikoloji lafı duymaktan zihnim allak bullak oldu. Freud, Pavlov, Bandura, Gestalt ve Jung isimlerini duymaktan bulanık s.çmaya başladım. Ayrıca çocukluğumdan da nefret ettim.

Mektubunda sabretmemi söylemişsin. Neye sabır edeyim, nasıl edeyim? Hiç hak etmediğim bir hayatı yaşıyorum. Hava berbat. Suyu desen içilmiyor. Otel çalışanları ise kaba! Burada insanlar gerçekten tuhaf. Geçen markete gittim ve dana jambon istedim. Birden market çalışanları beni tutup gıdıklamaya başladılar. Ayakkabımı çıkarıp ayaklarımı gıdıklayan kasiyere bir çifte attım ama bana mısın demedi. Sonra jambonumu verdiler, ben o kadar gıdıkladıkları için para vermek istemedim. Ne tuhaf değil mi? Oysa bizim mahalle böyle mi? Cihangir’de yaşadığımız zamanları hatırlıyorsundur. Gece dörtte sokağa çıktığımızda mahalle bakkalları açık olurdu ve bizi balık tutmaya davet ederlerdi. Hatta bir gün aşağı sokaktaki manav gece oynanacak bir halı saha maçına beni zorla götürmüştü. Bizim insanlarımızın sempatikliğine ne yürek dayanır ne de koca dağlar. Ama Londra ruhsuz.

Bal böceğim, seni özlemek ve seni sevmek ruhumun en temel dürtüleridir. Beni her zaman güdüleyen bir gereksinimdir. Sevgimi abarttığımı söylemişsin. Hayır abartmıyorum, aksine az bile ilgi gösterdiğimi düşünüyorum. Öyle ki sana olan aşkımı kuram haline getirmeyi bile düşünüyorum. Bunun için çalışmalara bile başladım. Eğer yarın ki kongreyi sağlam atlatabilirsem hemen yazmaya başlayacağım.

Bu arada ocağı açık bırakmadığım için mutlu oldum. Ama kusuruma bakma ütüyü açık unutmuşum ve yangın çıkmış evde. En sevdiğin elbiselerinin olduğu odada yangın çıkması ise eminim seni çok üzmüştür. Geldiğimde telafi edeceğim. Sen yeter ki bana yazmaktan vazgeçme. Öpüyorum.

15 OCAK
Sana çok kızgınım. Yangın benim yüzümden çıkmamış. O gece kuzenin gelmiş ve siz ütüyle şakalaşıyor muşsunuz. Şakanın dozunu kaçırmışsınız ve ütüyü çok kızdırmışsınız. Yetmemiş bir de çamaşır makinesini de bu işe alet etmişsiniz. Bunları bugün kuzeninden öğrendim. Suçu üstüme atmaya çabalaman oldukça iğrenç bir düşünce! Bunu derhal kabul etmelisin!

Ayrıca yangında en sevdiğim siyah kravatım, taş devri resimli donum, beyaz ve kırmızı çoraplarımın hepsi yanmış. Bana borçlusun.

Bunca hengâmeye rağmen hala sana sevgilim dediğim içinde bana teşekkür etmelisin. Evet evet etmelisin. Çünkü suçu benim üstüme yıkmaya çalıştığına hala inanamıyorum. Üstelik ben gurbetteyken ve kafayı yemiş profesörlerle entel dantel kahkahaları atmaya mecburken. Bana bunları yapmayacaktın. Kaldı ki benim tek suçum yangının çıktığı odada benzin stoklamam. Biliyorsun benzine her gün zam geliyor ve ben ucuzken bol bol alıp o odada saklıyorum. Bunu nasıl hesap edemezsin inan aklım almıyor. Galiba seni affedemeyeceğim!

20 OCAK
Kıymetli aşkım, benzinle hala yıkamak nasıl bir zekâdır acaba. Sular kesildiği için o bidondaki benzinleri nasıl suyla karıştırabilirsin? Grip olacağın mı tuttu ki kokuyu alamadın? İnanamıyorum gerçekten. İlk başta bana sadece elbise odasının yandığını söylemiştin, şimdi bütün evin yandığını söylüyorsun. Çıldırmama ramak kaldı. 2 haftadır öfke nöbetleri geçiriyorum. Otel odasındaki ütüden ve çamaşır makinesinden hıncımı çıkarttım. Ütüyü kaptığım gibi çamaşır makinesinin içine attım ve deterjan kısmına benzin döktüm. Aklımın devreleri yandı.

Sen nerede kalıyorsun? Durumunla ilgili acil bir dönüş yap bana.

Not: Artık bana elbise değil bir ev borçlusun. Öpüyorum.

25 OCAK
Birtanem her mektubunda bana sitem etmeni bir türlü aklım almıyor. Lütfen yapbozun parçalarını birleştir ve ne kadar suçlu olduğunu gör! İnan tahammülüm kalmadı. Şu an bildiğin karınca yuvasını dağıtıyorum.

27 OCAK
Sevgilim! Yarın İstanbul’a geliyorum.

1 ŞUBAT
Ya sen nasıl bir varlıksın! Nasıl Londra’ya gidebilirsin? Kalkmış birde duygusal bir havada bana yanına geleceğim ve her şeyi affettireceğim diyorsun. Sana 2 gün önce İstanbul’a geleceğimi söylemiştim. Biraz mantıklı olsun mektubumu bekler ona göre hareket ederdin. İstanbul’da bir otelde kalıyorum. Adresi mektupta yolluyorum.

Adres: Saç Mahallesi, Sakal Caddesi, Bıyık Sokak, Dudak Otel, Oda numarası: 26

Mustafa Becit
İZDİHAM