7 Mart 2016

Kayıp Derviş, Janine

ile izdihamdergi

Okumak, zehirli bir sürüngen ısırığı! Elime aldığım bütün kitaplar birer sürüngen gibi dolaşmaya başlıyor beynimde. En zayıf yanımı kolluyorlar en zehirli cümlelerini sakladıkları kuyrukları ile hücum etmek için üzerime. Ama bağımlıyım ben Janine, tıpkı sana olan tutkumun beni bile bile Cehennem’de yaşatması gibi bu ısırıklara da bağımlıyım ben. Tarifi imkansız bir hiçliği tattım ben hem sana olan tutkumda hem de bu sürüngen ısırıklarında. Ah Janine, ne büyük bir yanılgı, insanların kitapları okudukları yanılgısı. Aslında insanlar kitapları değil, kitaplar insanları okuyor. İnsan işte bu kadar zayıf, bunu farketmeyecek kadar. Eline aldığın bir kitabın sanki seni anlatıyor olmasını başka ne ile açıklayacaksın. Senin gibi binlerce kişi aynı kitabı aldı ve herkes o kitabın kendisini anlattığını söyledi öyle değil mi?

Janine sana bir sırrımı vereceğim şimdi. Ama yok yok vazgeçtim, sen ki Annemin toprağını saklayamadın, sırrımı hiç saklayamazsın. Kızma! Yalan mı bu? Tamam tamam söylüyorum Janine. Bugün bir kaç mısra şiir içip kendimi zehirlemeyi düşünüyorum. Sakın bana engel olmaya kalkma. Zaten bütün bunlar senin yüzünden. Tamamlanmamış bir hayat, eksik kalmış hikayeler hepsi senin eserin. Bari bırak bir kaç mısra şiirle kendimi zehirleyeyim. Dün yine ölüp gitme fikri zihnime tırnaklarını geçirince yaptım yapacağımı. Didem’i açıp okudum. Oh Janine, ne çok erken ölmüştü zavallı kadın. Ufacık çocuğuna biraktığı bir kaç şiir kitabından başka bir şey yoktur herhalde. Bak ne demiş bir mısrasında; ‘Ben ölürsem mutsuza iyi bak”. Kendi üzerime alıyorum Didem’in bu vasiyetini ve mutsuza iyi bakıyorum bu saatden sonra.

Geçenlerde Piyano Adam’ın hikayesini yani Andreas Grassl’ın hikayesini okudum. İngiltere’de sokakta, ıslak kıyafetleriyle bulunan ve tek kelime dahi konuşmayı kabul etmeyip, sadece susan ve hastanede kendisine verilen kağıda piyano resmi çizip ardından götürüldüğü piyano başında 4 saat boyunca aralarında Tchaikovsky’nin şaheserlerinin de bulunduğu bir çok parçayı çalan adamı. Hayata, etrafına, kendisine tepki olarak susmayı seçmek. Janine, sana söylemiştim hatırlıyor musun. Benim susuşumu daha görmedin diye. İşte kimisi susup piyano çalar, kimisi susup kaleme sarılır Janine!

Janine, merak ediyorum. Sence Allah ne kadar büyük?

Şimdi biliyorum bu da nerden çıktı diye soracaksın. Yok yok, inancımda bir değişiklik yok, fakat çoğu zaman dualarıma evren kadar bir boşluk eşlik ediyor. Yani dua ediyorum ama içimde kocaman, kapkara, adamı yutan bir boşlukla. Başımı içime doğru uzatıp bu boşluğun sonunu görmeye çalıştığımda sonsoz derine doğru beni çağıran zifiri bir boşluk karşılıyor beni. “Allah’ım! Kimsesizlerin sahibi sen değil miydin?” diye soruyorum cılız bir sesle. Yaradan’ı kırma korkusu var içimde bu soruyu sorarken. “Allah’ım elini çekme üstümden, yüzünü çevirme benden. Sen elini çekersen üzerimden bu boşluk yutar beni, biliyorum. Sen yüzünü çevirirsen benden, ben kimsesiz bir yüz olurum.” diyorum. “Allah’ım! Sana içimdekileri açmaya ne hacet, zaten içimi de dışımı da bilen değil misin sen. Sana kendi derdimi açmam bile bazen senin sıfatlarını anlayamama olarak geliyor bana. Yani Sen ki, herşeyi görüp gözetensin,bilensin. Benim ızdıraplarımı, sancılarımı, çıkmazlarımı sana açmama ne gerek var. Allah’ım çekme elini üzerimden, biliyorum ben, Sen elini çekersen bu uçurum yutar beni…”

Bazen kendimi içten içe çürüyen bir ruha birlikte yaşarken görüyorum. Ben bir büyük günah işledim ve bana bu ceza verildi galiba. Janine, ben bir kadın yaratmaya kalktım. Seni aldım ve hiç olmadığın bir hale dönüştürdüm. Bu bir ihanet miydi bilmiyorum. Seni yarattım ve bir tanrı gibi sana roller biçtim. Oysa sadece seni değil kendimi de yeniden yaratıyormuşum, bunu göremedim. İçten içe tanrılık iddaasında bulunurken, en büyük azaba çarptırılmışım. Artık ne bir tanrıyım ben ne de bir kul!

Yine de Janine biliyor musun, Allah çok büyük!

Kayıp Derviş
İzdiham