27 Şubat 2016

Karl Marks, İntihar

ile izdihamdergi

İntihar insanın kendi var oluşu üzerine söyleyebildiği son sözüdür. İntihar toplumsal bir anlama sahiptir, çünkü bir iletişim biçimi olarak intihar toplumsal yapı ve koşulların belirlediği öznenin kendi bağımsız varoluşunu başlatıp bitirdiği yerdir. Topluma ve toplumsal iktidara gösterilen ise iktidar ilişkilerinin ürettiği eşitsizliklerin insanlık dışılığıdır. İntihar insanın insan olarak kalma isteminin ifadelerinden bir tanesidir, Lanancı anlamda iktidarın denetiminden kaçışın gerçekleştiği “öznenin özgür alanı”dır, bu anlamda da “gerçekten öznelliğin kurucusu”dur. Lacan sonuçta “son kertede tek sahici eylemin intihar olduğunu” söyler. Çünkü özne için varoluşu belirleyen, kısıtlayan, sakatlayan iktidarın bedensel ve zihinsel denetiminden tam olarak çıkılabildiği tek eylem kendini yok etme eylemidir.

Özne, süreğen olarak devam eden, bitmemiş bir süreçtir. Özne kendini tamamlamak ve bütünlüğü yakalamak ister, ancak her zaman için bitmemiş bir süreç olarak kalır. Özne toplumsal yapının, daha doğrusu egemen ideolojinin, etkisi ile biçimlendirilir. Bu yeniden biçimlendirme iktidar aygıtı tarafından özne olarak yeniden-üretilme süreci bu yapının dışına çıkılmadıkça devam eder. Egemen iktidar kendi aynasında öznenin ilk başta kurmuş olduğu yanılsamalı bütünü sürekli olarak yeniden üretir. Ancak, iktidar özneleri yeniden-üretebilmek ve üretim sürecine yeniden sokabilmek için onları sözde-mutluluklarla oyalar, bu bağlamda kitle kültürü ve kitle iletişim araçları devreye girer. Kendi gerçekliği üzerine düşünme yeteneğini kaybeden ve sorgulayamayan insanların varlıklarını sorgulamaları söz konusu olmadığı için toplumsal bağlamda muhalefet etmeleri engellenir. Özne, farkında lığa sahip olmadığı için de içinde yaşadığı gerçekliği bilinç bağlamında toplumsal gerçekliği yorumlayarak aşamaz, gerçekliğin toplum tarafından dönüştürülebileceğini göremez, tekil olarak yapabileceği tek aşma, dönüşüm ise kendini yok etmesiyle, intihar ile mümkündür.

İntihar bireysel bir vaka olarak ele alınsa da gerçekte birey toplumsalın bir ürünü olduğu için bireysel intiharlar toplumsal yaşamın ürünleridir ve her intihar içersinde yaşanılan toplumun yarattığı bir nedenin sonucu olarak ele alınmalıdır. Ben’in yani öznenin oluşum sürecinin başlangıç yeri olan aile ve sonrasındaki tüm toplumsal kurumlar özneyi toplumsallaştırmanın yanı sıra onun kendisini özgürce var edebilmesini olanaksılaştıran engelleri de yaratır ve özneleri birbirine benzeyen “nesne”ler olarak üretir ve yeniden üretirler. Bu bağlamda tüm toplumsal pratikler içersinde yaşanılan üretim ilişkilerinin, toplumsal ilişkilerin yansıtıcısıdır. Kapitalizmin dayattığı toplumsal ilişki biçimlerinin tüm toplumu yabancılaştırması sadece ezilen sınıflar için değil, tüm diğer sınıflar içinde psikolojik bozuklukların nedenidir. Çünkü kapitalizm sadece ezilen sınıfların zararına değil tüm sınıfların zararına işler ve insandışılaştırıcı özellikleri nedeniyle tüm sınıfların kurtulması gereken bir beladır. Temel olarak kapitalizmin yarattığı sorun tüm toplumu ilgilendirir, çünkü kapitalizmin ürettiği yabancılaştırıcı, şeyleştirici toplumsal ilişkilerden kaçamaz.

Toplumsal bağlamda intihar bir sonuçtur ve nedenleri toplumsal yaşamın içersinde gizlidir. Bir gösteren olarak intiharı anlamak için gösterilenin ne olduğuna bakmak gerekir. Bireysel intiharların incelenmesi bu bağlamda toplumsal yapı içersinde kapitalizmin yarattığı tahribatın incelenmesidir. Kapitalizmin insani özgürleştirmeyi engellediği ve insanın sürekli olarak bastırıldığı bir sistemde, farklı direniş biçimleri ortaya çıkar ve tüm özneler sınıfsal kökeni fark etmeksizin farklı bastırılma ve kısıtlamaları yaşantılarlar. Bunun sonucunda bastırılmış olanın geri dönüşü yaşanılanların sonucu olarak ele alınmalıdır, ancak bastırılmış olanın geri dönüşü yaşanan sorunu doğrudan yansıtmaz, bilinç yapısındaki kopmalar, kırılmalar, yerinden çıkmalar, kısa devreler vb. asıl sorunsalı gizler, gizemlileştirir. Çünkü Freud’un vurguladığı gibi “bastırılmış olan her şeyin geri dönmediğini ya da parçalar halinde geri döndüğünü ve hatta farklı çağlarda ve genellikle tuhaf tezahürler şeklinde geri döndüğünü” gösterir. İntihar bu bağlamda bastırılmış olanın geri dönüşü olarak ele alınabilir, ancak her bastırmanın da intiharla sonuçlanması zorunlu değildir, toplumsal özne bastırılmışlıklarını farklı şekillerde de ödünler.

***
Sınırsız bireysel özgürlük bir yanılsamadır, ya da kapitalist ilişkiler içersinde sadece gerçekleşmesi olanaksız ütobik bir istemdir. Bu nedenle de intihar kapitalizmin kara-gerçekliğinden ütopyaya kaçış gibi de okunabilir.

Karl Marks
İZDİHAM