2 Mart 2016

İsmet Özel, Taşları Yemek Yasak

ile izdiham

İslâm’ı kendi öz değerleriyle, kendine mahsus çerçevede kabul etmek istemeyen herkes onu sanki bütünlükten mahrum bir anlayış imiş gibi bir veya birkaç hükmüyle mutlaklaştırmak, böylece İslâm’dan ayrı başka bir bütünde eritmek, gayri İslâmi bir yapıya monte etmek dileğindedirler. Bunun en basit ve göze batan örneği her türlü insanın bulunduğu, daha çok orta ve alt tabaka insanların çoğunlukta olduğu “genel” yerlerde gördüğümüz “temizlik iınandandır” ibaresidir. Böyle bir ibareyi yazıp asma emrini veren yetkilinin meselesinin hiç de “iman” olmadığı, sadece bu sözü geçen alanda temizliğe riaveti temin gayretinde olduğu besbellidir. Yani amaç temizliktir, iman değil. Öyleyse temizliği iman yardımı olmadan sağladığı yerde artık temizlik imandandır demek gereğini duymayacaktır.

Bu küçük örneğin gösterdiği İslâmi bir mazeret ve gayri İslami bir yapı arasındaki ilişki bütün insan faaliyet alanlarında ve her mikyasta kendini gösterebilmektedir. Böylece İslam parça parça, dağınık, tutarsız hükümler topluluğu imiş gibi, kendi tutarlı bütününü kurmuş her yaklaşımın işine gelecek biçimde devreye sokulmak istenir. Bunda da pek başarısız sayılmazlar doğrusu. Ama nedense başarı hiçbir zaman istenilen oranda gerçekleşemez. Yani İslâm’ın bir hükmünü, bir parçasını amaçları için işe koşmak isteyen insanlar her zaman o parçadan ileri gidilmemesi için büyük bir titizlik ve çaba göstermek zorunda kalırlar. Bu sebepten İslâm’ı tümüyle reddedip kendi hedeflerini kendilerine mahsus ideolojik araçlarla temine çalışanlar öteki “oportünist”lerden daha rahat bir çalışma ortamına sahip olurlar. Nitekim Türkiye’de İslâm’a cephe alan siyasi gruplar kendi etkinlikleri bakımından daha mütecanis ve mustakar oldukları halde; İslâm’ı siyasi hedeflerine alet etmek isteyenler kararsız ve çözülen özelliktedir.

Son iki yüzyılda İslâm’ın gayri İslâmi amaçlar uğruna parçalanma gayretlerini gördü müslümanlar. Ama her mü’min içinde parçalanamaz bir bütünü taşıdığı için olan bitenden fazla bir şey anlamadı. Kayıplar olmadı değil, çok şey kaybedildi. Yine de hiçbir şey ne tam kötü ne tam iyidir. Bir şeyler kaybediliyorken, bir şeyler kazanılıyor demektir. Yani bugün de dünkü gibi İslâm’ı daha da parçalama gayretlerine karşı elimizdeki güç İslâm düşmanlarının hangi komplo ve düzenlerle çalıştıkları konusundaki bilgilerimizdir. İslam’ı kitaplara müslümanları mezarlara sürgün etmeye çabalamış bulunanlar şimdi kitaplardan ve mezarlardan çıkmaya hazırlanan yani kitapların ve mezarların dışında da hayatiyetini gürleştirmek isteyen mü’minlerin zaaflarını tanıyamaz haldedirler artık. Müslümanlar neye karşı zayıf neye karşı bağışık?

Bu soruyu halkı müslüman ülkelerin geleneksel yapıya sadık kaldıkları dönemlerde kâfirlerin anlamaları kolaydı. Ama şimdi parçalanmış bir İslam var. Kâfirler hangi parçayla uğraşacaklarını bilmiyorlar bu bir. İkincisi parçalanmışlık büyük bir bütünleşme özlemini kamçılıyor. Bütün bunlar İslâm düşmanlarının huzur içinde kendilerine mahsus hayatın tadını çıkarmalarına yaramadığı gibi kendilerine mahsus hayatı korumak gayretiyle çırpınmalarını da zorunlu kılıyor. Müslümanların parça parça olmalarını sağlayanlar kendi güçlerini de bölmüş oluyorlar. Kısacası, müslümanların huzurunu kaçıranlar kendi huzurlarını kaybetmiş oluyorlar.

Bu söylediklerimiz ne kadar isabetli acaba? Müslümanların yaşadıkları musibetlerden istifade etmiş olarak geçtiklerini, buna karşılık İslâm düşmanlarının ne kadar görünür başarılar elde etseler bile dengesiz bir zaferin mümessilleri olduğu kolayca söylenebilir mi? Kendimizi avutmak için bir yol mu arıyoruz? Durum çok berbat olduğu için, borç bini aştığından ötürü bal börek mi yemeye başladık? Belki… Ama belki de değil.

Müslümanların yakın veya uzak bir gelecekte kendi dinlerinin serpilip hayat verdiği bir ortama varmalarının asgari şartı benim kanaatimce İslâm’ın hiçbir sistemle uzlaşacak bir anlayış olmadığını, kendi fikriyatı, kendi yaşama biçimi, kendi bilimi, kendi teknolojisi, kendi insan tipiyle yerküre üzerinde bir kurtuluş çığırı açabileceğini anlamalarından geçer. Eğer günümüz medeniyetine kendimizi adapte etme gayretlerimizi, İslâm’ın günümüz medeniyetine varmamak için Allah’ın lütfu olarak verildiği anlayışıyla yer değiştirebilirsek gözümüzün göreceği, kulağımızın duyacağı günler çok yakın demektir.

İsmet Özel, Taşları Yemek Yasak

İZDİHAM