29 Eylül 2017

İsmet Özel, -Mış Gibi Türkiye’nin Sonu (I)

ile izdiham
The past is never dead. It’s not even past.
William Faulkner

Duanızı edin. Gücünüzün buna, ancak buna, bilhassa buna yeteceği haberi verilmiştir. Verilen haberin alınan haber haline girmesi insanlık tarihi olarak adlandırılmaktadır. Bu yüzden haber değeri taşıyan her hangi bir şeye omuz silkmeniz sizin insanlığınızda yıkıcı tesir uyandırır. Siz bu vakıaya da omuz silkebilirsiniz. Umursamazlığınız duanız olur böylece. İnsanı diğer bütün yaratıklardan dili, duası değil, dilindeki, duasındaki şuur ayırır. Susamadan içmek, açlık hissi içindeyken yememek insana mahsustur. Sözün rehberliği insana mahsus sahanın açılmasını sağlar. İnsanî faaliyetin hududunun şiirle çizildiğine şahit oluruz. Varlık şahit olunan vesilesiyle doğan duada kendini bulur. İnsanlaşmak ve insan kalmada ısrar etmek, giderek inatlaşmak özneyi takdire rıza gösterme mevkiine yerleştirmiştir. Allah insanın yerini “âlem-i sagir” olarak tayin etmiştir. O insan kaderine küsse de, varlığını kaderine dâhil olma şevki ile bitiştirse de bu böyledir.

Doğumunuz henüz gerçekleşmemişken, daha siz dünyaya gelmeden varlık, varoluş hakkında intibalar edinmeğe başlarsınız. Akabinde bir gün veya akabindeki her günün akabindeki her gün tercihlerde bulunursunuz. Ömrünüz edindiğiniz intibalar sebebiyle ya hakkında müphem bilgiler edinmiş bulunduğunuz varlığı kendi hizanıza, nefs hizasına çekme veya nefsinizi varlığın içine düştüğü o ipham hizasına çekme tercihinde bulunarak geçecektir. Dünyada süsler eksik değildir. Dünyadaki süslerin gözleri kamaştırmasında bir haz var. İçinizdeki hislerin bu hazza mukabil, giderek bu hazza rağmen sizde cennet hasreti uyandırma ihtimali de var. Cennete mümasil hiçbir şeyin dünyada bulunmadığı keşfine açıksınız. Bu keşfi umursamayıp daha renkli başka şeyler keşfetmeği deneyebilirsiniz. Dünyayı cennet bellemek kadar dünyada cennet aramak da küfre kapılan zevatın payına düşüyor.

İntibalar başımıza iki türlü iş açar: Bunların ilki günlerimizi zann ile geçirmemiz, zannederek yaşamaktan başka bir yol olmadığı kabulüyle geçirmemizdir. “Bana öyle geliyor ki…” deriz. Bir de başımıza bize ruh halimizin “Hele dur bakalım…” dedirtmesiyle açılan iş vardır. Biz Türkler tarihimizi işte bu ruh haliyle yaşamağı âdet edinmiş bir milletiz. Yirminci Hristiyan asrının ilk çeyreğinde –Mış Gibi Türkiye bizim bu ruh halimizden doğdu. Bu ruh halimiz sebebiyle başını örten kızı mütesettir gibi, algıladık, algılıyoruz.

Başını örten kızın mütesettir imiş gibi algılanmasının sebebini I. Cihan Harbi sonrasının siyasi şartlarında aramak lâzımdır. Büyük Savaş sonrasında galipler de, mağluplar da imiş gibiydi. Mağlupların sıfırı tükettiği izahtan varestedir. ABD dışındaki galipler hassaten ekonomik güç itibariyle perişandılar. Ekonomisi çökmemiş Britanya’nın bile Sevr Anlaşması’nı kuvveden fiile geçirecek mali imkânı yoktu. Bir yüzyılı geride bıraktığımız bugün “iki harp arası” tabiri akademik âlemin harcıâlem ifadeleri içinde yer alıyor. İkinci Dünya Savaşı birincisinden daha uzun (1939-1945) sürdü. İkincisinin zayiatı, tahribatı, telvisi, fesadı, desisesi birincisinden ziyade idi. Yine de Büyük Savaş denildi mi akla gelen 1914-1918 savaşıdır. İkinci Dünya Savaşı’nı çıkaranların niyetinin önceki savaştan kalan pürüzleri kendi hesaplarına temizlemek olduğu hep bilindi. Bilinen başka bir şey de odayı, salonu veya bütün ortamı temiz gösteren şeyin olanca kirin halının, divanın, komodinin altına süpürülmesi olduğuydu.

 

 

 

İsmet Özel, 28 Eylül 2017, Kaynak: İstiklal Marşı Derneği internet sitesi

İZDİHAM