5 Mart 2016

İsmail Özen’e Dört Yanlışın Bir Doğruyu Götürmediği Sorular

ile izdiham

Kendinizi hiç kulpu yanmış bir çaydanlığı tutmuş gibi hissettiniz mi?

Hayır, hep rahmet, esenlik, lütuf içinde olduğum yaratıcının bilgisine tutunmaya çalıştım. Allah yardım etsin.

 

Sevmediğiniz iki şeyden birini tercih etmek zorunda kalsaydınız hangisini seçerdiniz, neden?

A) Virginia Woolf

B) Islak tuvalet terliği

Virginia Woolf’un alıcısı olmadığımı bir yerlerden duymadan bu soruyu soruyorsanız, şaşırdığımı söylemeliyim. Wirginia Woolf, hararetle edebiyat okumaya başladığım yıllarda hakkında epey övgüler duyduktan sonra (Bir yazar, onu okuduktan sonra şimdiye kadar gerçek bir roman okumadığımı düşündüm, diyordu) okumaya yeltendiğim bir yazardı. “Dalgalar” “Deniz Feneri” ve “Mrs. Dollaway”e ellişer sayfa kadar sabredebildiğimi hatırlıyorum. Daha sonra aynı eserleri ve diğer eserlerini okuma çabalarım da sonuçsuz kaldı. Ben dıştan içe ayna tutan anlatımları seviyorum. Her neyse ayaklarımda çorap yoksa ıslak tuvalet terliklerini tercih edebilirim, hem tuvaletten çıkarken ayaklarımı da yıkarım.

 

Modern bir alışkanlık mıdır latte içmek?

O kadar çok modern alışkanlığımız var ki, bu konuda latteye özel bir başlık açmayı gereksiz görüyorum. Mesela akıllı telefon alışkanlığını, daha doğrusu bağımlılığını sorgulasak daha iyi olur diye düşünüyorum. Latte, copuccino vb. sütlü kahveleri hiç içmem hatta midemi bulandırır bu tarz kahveler ama her gün üç beş fincan filtre kahve içerim.

 

Kafanıza silah dayansa ve bir öykünüzün telif hakkı karşılığında hayatınız bağışlanacak olsa hangi öykünüzü feda ederdiniz?

Öykülerimi severim hatta ara ara keyifle okuyabilecek kadar. Kitabımdan “Karda Derin İzler”i feda edebilirdim, diye düşündüm; bana değen yerleri daha az olduğu için mi bilmiyorum. Henüz kitaplaşmayanlardan “Babamın Şarkısı” da olabilir.

 

Arkası ısırılmış tahta kurşun kalem mi, tükenmez diye nitelediğimiz halde tükenen mürekkepli kalem mi, neden?

Tabii ki arkası ısırılmış tahta kurşun kalem. Yumuşak, içli, hasbi, doğal ve kokulu ayrıca bütün çocukluğum, ilkokul hayatım var sanki arkası ısırılmış kurşunkalemlerde.

 

Okuyucu kitlenizin hangisi olduğunu düşünüyorsunuz?

A) Dershanede test kitaplarının arasına roman koyup okuyan öğrenciler

B) Sartre, Borges, Proust, İsmail Özen, Perec okuduktan sonra anneannesinin elini öpen genç

C) Raskolnikov bir cinayet daha işlesin diyenler

D) Arızalı kitaplar okuyan abla

İki cevap hakkımız varsa B ve D şıkları olabilir; Sartre, Borges, Proust okuduktan sonra anneannenin elini öpebiliyor olmak önemli bir ayrıntı. Burayı sevdim. “Arızalı kitaplar okuyan sofistik ablalar” da çok sık karşılaştığım bir tür değil, onları da önemsiyorum.

 

Kütüphanenizde bulunmasından utandığınız kitaplar nelerdir?

Yirmi küsur sene önce okuyup satırlarının altını çizdiğim Ali Bulaç kitaplarından utandığımı hatırlıyorum bir aralar. Bazı kitaplar vardır, biraz okur ve kütüphanemde durmasına tahammül edemem, gereksiz bir yük gibi gelir raflarda durması. Necati Cumalı’nın “Tütün Zamanı”nı, “Susuz Yaz”ını çok sevmeme rağmen “Ay Büyürken Uyuyamam” a öfkelendiğimi ve kitabı bir kova su doldurup içine attığımı hatırlıyorum bir zamanlar.

 

Yazma serüveninizde lüzumsuz bir dış sesin ”Himmet abiiiii!” diye seslenmesi misali yazmanızı engelleyen ve sizi başa döndüren etkenler nelerdir?

Öyle bir şey olsaydı Hüsnü veya Rafık abi olurdu bana seslenen. Ama öyle bir seslenen olmuyor bana öykü yazarken. Öykülerimi bir sinema sahnesi kurgular gibi kafamda canlandırarak yazıyorum, bazen kafamda sahneleri somutlaştırmakta zorlanıyorum ve tekrar tekrar başa dönüyorum.

 

Sevdiklerinizi dünya telaşına değişir misiniz?

Bütün mesele bu herhalde. Kalbe ihtiyacı olan sevgiyi vermek için çabalamak. Değişmemek için uğraşıyorum, ne kadar başarabiliyorum bilmiyorum, Allah yardım etsin…

 

Sizce harika bayatlamış poğaçaların ekosisteme katkısı nedir?

Sorduğunuza göre siz daha iyi biliyor olmalısınız. Gerçekten böyle bir şey var mı?

 

Orhan Pamuk’un hayatta en çok gerçekleştirmek istediği arzusu nüfus sayım günlerinde nüfus memuru olmak imiş. Peki, sizin en çok gerçekleştirmek istediğiniz şey nedir?

Şu siyah camlı, yayları alınmış, pıstırılmış, arkasında “cısss” yazan Doğan görünümlü Şahinlerdeki abilerle -mevcut zihnim ve algımla, onlardan biri olarak, onların da beni kendilerinden biri olarak gördükleri bir biçimde- şehir turu yapmak isterdim. Gerçekten.

 

Yıllarca kafanızda besleyip büyüttüğünüz öykülerin mürüvvetini görecek olsaydınız hangi öyküyü evlendirirdiniz?

Uzun Eski Bir Kasım.

 

Hiç Cortazar okumamış olmak ömür boyu hiç şeftali yememiş olmaya benzerse hiç İsmail Özen okumamış olmak neye benzer?

Sözgelimi ben, kendim hiç şampanya içmedim ama içmeden ölürüm diye bir korkum da yok. Tatmadan öldüğümüz ne çok şey var! Ve en acısı da burada tadamadan öldüğümüz manevi tatlar galiba. Bazen kokularını alıyorum ve hiçbir tatla kıyaslanamayacaklarını düşünüyorum.

 

Günümüz edebiyatında öykülerinizin nerede olduğunu düşünüyorsunuz, açık adres verir misiniz?

İyi yerlerde. Açık adres vermiyorum. Buna öyküyü iyi bilen okurlar karar versin.

 

Günler ne kadar kısaldı?

Yaşlandıkça -hem dünya hem de biz- günler kısalıyor. Hayat bir gün kadar, günler bir saman çöpünün yanıp sönmesi kadar kısaldı, farkında mısınız?

 

“Düşbozumu” öykünüzde hakikatin kitaplarda aranmayacağından bahsediyorsunuz. Peki, hakikat nerede aranmalıdır?

İçtenlikli bir anlam arayışıyla, ruhun ve kalbin iç sesine kulak vermekle, bildiklerimizi uygulamakla, dosdoğru olmakla. Hakikate bir yürüyüşle varılabilir, yatarak veya oturarak değil. Okuyarak veya tartışarak da değil. Doğru düşüncelere bildiklerimizi yaşayarak varabiliriz.

 

Çocukluğunda annesinden çok terlik yiyen yazarların kitapları sizce ‘çok satanlar’ listesine girebilir mi?

Belki de en çok onlarınki giriyordur, bilemiyorum.

 

Dünyaya bakış açınızı değiştiren, ‘gözlüğüm’ diyebileceğiniz bir kitap var mı?

Kuranı Kerim, Riyazüssalihin, İbni Arabi’nin Nurlar Hazinesi, Hikemü’l Ataiyye…

 

Germiyanoğlulları Beyliği’nin çeyizle Osmanlı’ya katılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bunu, bu söyleşiyle öğrendim ve çok hoşuma gitti. Müslümanların ve iktidar sahiplerinin, iktidar sahibi olmaya çalışanların kulağına küpe olsun. Mutlak varis Allah’tır.

 

Bize bir sırrınızı verir misiniz?

Verirsem sır olmaz. Allah settardır. Allah’ın ahlakıyla ahlaklanınız.

 

Son olarak bize sormak istediğiniz bir şey var mı?

Bu sorularla ne yapmaya çalışıyorsunuz? Bu soruların arkasında kaç arızalı abla var?

 

 

 

Röportaj Markut Fanzin’de yayınlanmıştır. Selma Şipleme’ye teşekkür ederiz.
İZDİHAM