28 Ağustos 2017

İbrahim Varelci, Dikkat Et Hiçbir Şey Bozamasın Yalnızlığını

ile izdiham

Kendi isteğinle yalnız kalabiliyorsan özgürsün demektir. Çünkü yalnız bırakılmakla yalnızlığı tercih etmek birbirinden çok farklı şeyler. Birincisi, insanı toplumun dışına itip hayattan koparırken diğeri hayatı daha derinden algılamayı sağlar.

Hem kendimizi hem de etrafımızdakileri daha iyi tanımak için ara sıra yalnızlaşmaya ihtiyacımız vardır. Kendi içimize doğru büyümek, duygularımızı ve düşüncelerimizi yerli yerine oturtabilmek için yalnızlığa ve sükûnete sığınmamız gerekir. En büyük sanat eserleri yalnızlıktan doğmuştur. En güzel şarkıları söyleten yalnızlıktır. Bir şiir en iyi yalnızken yazılır. Aşkı en derinden sadece yalnızken hissedebilirsin. Sizi yüzeye çıkaran insanla, derinlere daldıran insanın arasındaki en büyük fark şudur: biri mantığıyla hareket ederek sizi mutlu ediyordur, diğerine ise âşık olmuşsunuzdur. Hayatınız mahvolmuş olmamış hiç umurunuzda değildir. Bir süre sonra o derinlerde debelenmeye, nefessiz kalmaya, ıstırap çekmeye alışırsınız; bir yandan içinde bulunduğunuz bu durumdan kurtulmanın yollarını ararken öte yandan hislerinize giderek bağlanır kalırsınız. Kurtulmak istedikçe daha çok ağa takılan balık gibi. Çünkü çırpınmak sizi hiçbir zaman kurtarmaz. Zaten çırpınmak, hiçbir zaman kurtulmanın bir yolu olmamıştır. Bunu en iyi işkence gören mahkûmlar bilir.

Artık yalnız kalmaya daha çok ihtiyacımız var. Kalabalıklar içinde kaybolduk. Nereye gitsek zihnimizi işgal eden gürültüleri de peşimizden sürüklüyoruz.  “Kalbinin sesini dinle” diyorlar da bu gürültüde nasıl duyacağız kalbimizi. İnsan kendisiyle baş başa kalamayınca gittikçe kendine yabancılaşmaya başlıyor. Mesafe giderek açılıyor. İlk önce tabiattan kopuyorsun sonra her şeyden. Betonların arasında yaşıyoruz ve özgür olduğumuzu sanıyoruz. Cebinde parasız şehrin sokaklarında gezemiyoruz ama o şehre ait olduğumuzu iddia ediyoruz. Yanılıyoruz. İnsanın elinin değdiği her şey bozuluyor. Hiç kimseyi tanıyamıyorsun artık değil mi? Artık hiçbir şey eskisi gibi değil, yağmurlar bile.

**

Telefon çalıyor; fakat öyle yorgunsun ki kimseye cevap verebilecek durumda değilsin. Telefon susuyor, biraz rahatlıyorsun. Beş dakika sonra tekrar çalıyor, sonra yine çalıyor, durmadan çalıyor. Deliriyorsun. Mecburen cevap veriyorsun. Telefonun ucundaki kişi seni azarlar bir ses tonuyla, neden telefona cevap vermediğini soruyor. Hatta yaptığın şeyi; ihmalkârlık, itaatsizlik, ayıp ve çirkin bir kayıtsızlık ve baştan savmak olarak görülebiliyor. Telefonun sürekli açık olduğu için aslında insanlara şu mesajı veriyorsun: Ben şuracıktayım ve her an ulaşılabilirim. Beni istediğiniz zaman arayabilirsiniz, nerede olduğumun bir önemi yok, iki elim kanda da olsa size cevap vereceğim; çünkü vermek zorundayım. İşte modern çağın bizi getirdiği nokta. İletişimin doğrularıyla bizim kendi özel yaşantımızın çarpışması sonucu yaşadığımız sorunlar. Özel hayatımızın fazlaca ifşa edilmesi, yalnız kalamamak, kafa dinleyememek ve sonunca derin bir depresyonla karşı karşıya kalmak.

Yalnızlığın biz insanlar için ne kadar önemli olduğunu dağlarda hissediyorsunuz. Sessizliğin insanın ruhunu onardığını yine dağlarda ve yaylarda hissediyorsunuz. Aslında tabiatta var olan seslerin dışındaki tüm sesler fazlalık.

Birazdan telefonun yine çalacak. Mail kutuna şimdi bir mail daha düşmüştür. WhatsApp’taki gruplardan habire mesaj gelmeye devam ediyor. Şarjın da azaldı, zaten en fazla yarım gün gidiyor.

 

 

 

İbrahim Varelci

İZDİHAM