24 Şubat 2016

İbn-i Hazm, Güvercin Gerdanlığı

ile izdiham

Kendilerine doğru yol gösterilmiş olan halife ve imamlardan birçoğu aşık olmuşlardır. Onlardan bizim Endülüs’te yaşamış olan Abdurrahman bin Muaviye “Da’ca” ya aşık olmuştur. Ayrıca, el – Hakem bin Hişam’ı da anmalıyım. Abdurrahman bin el- Hakem’in oğlu Abdullah’ın annesi “Tarub”a olan çılgın ca aşkı ise güneşten daha meşhurdur. Muhammed bin Abdurrahman’ın oğulları Osman, Kasım ve Mutarraf ‘ ın annesi “jislen” le durumlarıda bilinen bir şey. Hakem el-Mustansır’ın Hişam el- Muayyed Billah’ın annesine olan aşkı ve yalnız onun çocuğuyla ilgilendiği de bilinir. (Allah ondan ve diğerlerinden razı olsun). Buna benzer olaylar çoktur. Eğer Müslümanlar üzerinde onların hakları olmasa, sonra bizler onların gösterdikleri sağduyulu davranışları ve dine olan hizmetlerini anmakla yükümlü olmasak, ayrıca saraylarında aileleriyle birlikte sürdürdükleri özel yaşamları söz konusu olmasaydı, bu konuda onlarla ilgili aktaracağım haberler hiç de az değildi.

Devlet ricali ve önemli mevkilerdeki kimselere gelince içlerinde aşıkların sayısı sayılamayacak kadar çoktur. Yakından tanık olduğum bir karasevda olayı Muzaffer Abdülmelik bin Ebi Amir’ in bahçıvanlardan birinin kızı olan Vahide’ye karşı duyduğu aşktır. Onun bu tutkulu aşkı evlilikle sonuçlandı. Amiri’lerin egemenliğinin son bulmasından sonra, aynı kadını, vezir Abdullah bin Mesleme aldı. Vezirin öldürülmesinden sonra ise, Berberi reislerinden biri evlendi o kadınla.

Buna benzer bir durum Ebu’l Ayş bin Meymun el-Kureyşi el-Huseyni tarafından bana nakledildi. Mısır hâkimi Nizar bin Mad, sırf tutkuyla sevdiği bir cariyeyi memnun edebilmek için kendisinden sonra tahta geçecek olan oğlunu görmemeyi kabullenmişti. Oğlunun doğumundan bir süre sonra ilahlık davası güttüğü iddia edilir. Saltanatının tek varisi ve onun adını yaşatacak tek erkek çocuğu buydu.

Adlarını vermeye luzum görmediği, eski zamanlarda yaşamış erdemli insanlardan ve fıkıh alimlerden aşk şiirleri yazan kimseler vardır. Medine’nin yedi fıkıh aliminden biri olan Ubeydullah bin Abdullah bin Utbe bin Mesud ve onun şiirleri hakkında günümüze kadar ulaşan bilgiler bu konuda yeterlidir. Ayrıca İbn Abbas’ın : “Aşk kurbanına ne diyet gerekir ne de kısas” şeklindeki fetvcası başka bir açıklamaya ihtiyaç bırakmayacak kadar nettir.

Aşkın içeriği konusunda insanların hep birbirinden farklı görüşleri oldu. Çok şeyler dendi ve söylenecek şeyler hala bitmedi. Bence aşk, yüksek seviyedeki temel unsurlarına göre bu mahlukatta bölüştürülen ruhların parçaları arasında meydana gelen birleşmedir. Yalnız Allah rahmet etsin Muhammed bin Davud’un bazı filozoflardan naklettiği gbi değil. Onların tarifi şöyle: Ruhlar bölüştürülmüş kürelerdir, Ama yüce âlemlerin sahip oldukları enerjiye ve terkiplerindeki benzerliğe göredir birleşmeleri.
Mahlukatın yakınlaşmasının ve uzaklaşmasının nedeni, biliyoruz ki arada bir bağlantı yada aykırılığın bulunmasıyla ilgilidir. Her cins, ısrarla kendi cinsini davet eder. Herkes kendi benzerinin yanında rahat ve emniyette hisseder kendisini. Birbiriyle bağlantılı olma, duyularla algılanabilen bir şeydir, ama aynı zamanda gözle görülebilen bir etkisi vardır.

Zıtlar arasındaki uyuşmalık vebenzerler arasındaki uyuma benzer bir mücadele bizlerin ruhları arasında da mevcuttur. Nasıl olmasın ki saflığına ve ahenkle yükselebilen özüne rağmen ruh, aslı itibarıyla uyuma, sevgiye ve özlem duymaya hazır olduğu gibi; bozulmayı, ihtirası ve nefreti de kabule hazırdır. Bütün bunları, insanın fıtratından kaynaklanan davranış biçimlerinden bilyoruz. Yüce Allah, şöyle buyuruyor: “ O sizi bir nefisten yaratan, bundan da, gönlü kendisine yatıp ısınsın diye eşini yapan Allahtır”(A’raf suresi: 189.Ayet) Demekki Allah, Âdem’in huzuru bulmasına bir sebep olsun diye, Havva’yı ondan bir parça olarak yarattı.

Eğer aşkın nedeni fiziksel biçimin güzelliği olsaydı, biçimdeki en küçük noksanlık kaçınılmaz olarak yadırganırdı. Oysa bizler, bundan daha aşağı konumda olanları tercih eden kimseleri görürüz. Böyle biri, üstünlüğün dış güzellikten ve başka bir şey olduğunu ve kalbinin asla ondan yüz çeviremeyeceğini bilir. Ve eğer aşkın nedeni mizaç uyumu olsaydı, bu durumda insanın kendisine arka çıkmayan ve uyum göstermeyen birini asla sevmemesi gerekirdi. Böylece anlıyoruz ki aşk, bizzat ruhta meydana gele bir şeydir.

 

İzdiham