7 Mart 2016

Hece Dergisi’nin 215. ve 216. Sayılarından Mısralar

ile izdiham

 

Yalnızlık diye biri de var dünyada
Hiç huysuz değildir, sessizce dolaşır yapraklara basmadan
Kuşlar gider, teyzeler gider, kediler gider
O kalır yıldızları sayar parmaklarıyla

Ali Ayçil
(Hece, 215)

 

Ekmek deyip geçmemeli, Allah var, onda
Fakirin umudu, halkı tok tutan bereket
Ötesi Allah kerim, fatura borçların
Ev kirası tabii aydan aya düzenli ödenecek
Şükredersen ala, değilse diğerleri sana zaten karavana
Alamadığın et, karına götüremediğin hediyeler
Uzaktan sevdiği bisiklet çocuğunun karavana

Ali K.Metin
(Hece, 215)

 

Sen misin?
Biliyorum bir şiirde bu denli olmamalı soru işareti
İmla, yaban arısı ve bir de tanıdık melodi
Sen hoşgör şimdi burada gece
12.si geçti 13.sü nerede?

Yunus Emre Altuntaş
(Hece, 215)

 

öldün
balla karıştırılmış zencefil öneren kimselerin de mütemadiyen
dediği şeydi bu, iyi geliyordu işte, öldün

Emre Öztürk
(Hece, 215)

 

SAVAŞ
bebeğini arıyor
enkazda kız çocuğu…
Gazze…

Cem Mehmet Eren
(Hece, 215)

 

bir bakın kardeşlerim, buraya
bir sokak insanının sigarasını ateşlerken, bana
ikimiz de en insan halimizdeyken
ikimiz de büyükken
cezayir’i düşlerken
….
bir baksanız diyorum
anlama baksanız
dilin sizin içinizde bulunan bir şey olduğuna

Ertuğrul Rast
(Hece, 215)

 

kalbindeki ağır duvarları buldum
tutup tutup üzerine geçirdiğim
kat kat metal çerçeveler
sağlamlaşsın duvarlar yıkılmasın
bana bıraktığın albümler kirlenmesin aşınmasın
çarpıp çarpıp pişman olduğun bir dağ

Ümit Güçlü
(Hece, 215)

 

Herkes bir cenaze evinden çıkmış gibi
Günaydın, iyi akşamlar ve asansör
Bütün muhabbet bu kadar…
Bu kadar susacak ne kaldı aramızda.

İbrahim Gökburun
(Hece, 215)

 

kendimi yerleştiğim cinnetten kaldırıp
çatlasa toprak –korkunç aklımı dökeceğim.

Nergihan Yeşilyurt
(Hece, 215)

 

İşittiğimiz ne varsa
Sana katıyorum yalnızlığımı..!
Durmadan doğuruyorum…
Her biri ölü
Durmadan doğuruyorum…
Her biri ölü.

Metin Erol
(Hece, 215)

 

bugünlerde buralıyım, sen bir asyalı
elleri var hem küçüktür
esmerdir, bakar durur
bunu şairsem anlatamam

oy demem, havar demem
onlar bilenler değil

Ömer Korkmaz
(Hece, 215)

 

uzun yıllar
ruhuma gerili perdeleri çekiştirmekten
diş bileyip ardı sıra koşmaktan bir çiçeğin
tinin ve zeytinin hatrı kalmasın diye
hatrı kalmasın diye içimdeki şiirin
sustum, karanlık bir köşeden bakacak oldum size

Mikâil Söylemez
(Hece, 215)

 

Ve sakın, sözünü ikna için harcamaktan.
Sakın, sözü, bir çocuk kulacı genişliğinde
bir topa kotarıp onlara fırlatmayı unutma.

Emrah Yolcu
(Hece, 215)

 

Ellerime bakıyorum, senden geçen
Direksiyonda kalan, dünyanın tüm arabalarına küfreden
Yağa daldırılmış, yağı çıkarılmış
Bir kırk harami de kafasını kaldırıp dese ki
O yağ bizim
Biri de çıksa dese ki bu kadar yağ ellerine yeter
Yoksa yanacaksın!

Cengizhan Genç
(Hece, 215)

 

uzaklardan çok uzaklardan bir çığlık geçiyor.
bağırış çağırış feryat heyhat!
bir şair göçüyor bir şair göçüyor bir şair göçüyor.

Muharrem Kaplan
(Hece, 215)

 

dünya değil ahret diyor sevgilim
ben kadere inanıyorum, o kazaya

Ahmet Sezikli
(Hece, 215)

 

Güzel şakalarıma gülmeyenleri sevdim en çok
En şık kravatlarıma tiksinerek bakanları
Bir gurbet sohbeti, bir ağlayış bekleniyordu yani
Bense gözlerimi açmadan seni gösteriyordum herkese
Şahitlere göre adını bile anmadan hep seni

Ömer Onaylı
(Hece, 215)

 

Bir cevap neden önemlidir
Bir cevap hangi gürültüyü bastırabilir
Cevap bir nesnenin hızla yuvarlanması gibi
Cevapsa bir cevap
Bir cevaptan önemli bir şey kalmamışsa arada
Tek bir cevabın yüzlerce kapısını birden açtığı
o korkunç hakikat
Kemir, dişler arasında kumaş, çamurlu, ıslak

Hayriye Ünal
(Hece, 216)

 

hırkamın sıvazlanmasından
nefesimin sıcaklığından da
yaratılmalıydın
kendini inciten
ancak kendi incinen
kelebek

Ali Sali
(Hece, 216)

 

karanlık mahzenlere girmekten korktum mu
orada bir falcı olup yanlış yapmaktan

Ümit Güçlü
(Hece, 216)

 

dünyada bir noktayım diye yakındım ve dünya
kara bir nokta oldu kalbimde

Emre Öztürk
(Hece, 216)

 

Hiç unutmadan besliyorum sizi dar ve kısa kollarım
Açtığımda koca bir kucak olacağınıza inancım tam
Ne çıkar bir gölge boyu beklesek böyle mükedder
Ne çıkar iki adımda bitse bu küçük şehir
Gün olur bir kucakla koca dünya sarılır.

Yahya Kurtkaya
(Hece, 216)

 

gövdeleri çürümeye durmuş insanlar uyuyor
sinek uğultularını kükreme zannedip
uykuyu bulamıyorum geceleri ninni
mors alfabesiyle seni özledim
şeklinde tıkırdıyor camlar.

Ali Berkay
(Hece, 216)

 

Ben mi kayboldum ay mı yüz mü çekip gitti dağarcığından
Bir cennet öpücüğünün hayali göz edip de kaymış mıydı aklımdan

Şenol Korkut
(Hece, 216)

 

imanımı sunuyorum, sunulası bir ocakta
sıraya geçip taşı toprağı öperek
okşayarak herkes gibi hafif bir kırgınlıkla
….
herkes gibi ağlamak mümkün. gülmek de.

Hasan Hüseyin Çağıran
(Hece, 216)

 

iki günün iki kalbi kırık günün
dolunay teferruatını üzerimize geren günün
hatırasıyla dikleniyorum ölüme.

Salim Nacar
(Hece, 216)

 

Herkes sıdkını sıyırdığında doğdu
Toprak damlı evin bahçesinde annesini bekleyen çocuğun umudu

Atilla Mülayim
(Hece, 216)

 

erime kutusunda
kerpiç biçimi verilen buz
yani o erirken terse artan buz
ağız şapırdatmasıdır şarkı söyleyenin
ve çökelip oturmasıdır
yankı yapraklarının bakıra

Mehmet Yıldırım
(Hece, 216)

 

Serin taşlar getirdin yorgun nehirlerden
Getirdin de deva bildin halime
Teninde yağmurlu sabahların sakinliği
Sen bendeki telaşı yenmek istedin

Enes Talha Tüfekçi
(Hece, 216)

 

ahir zaman imamı aldığı reytingle muktedir
ve ben beklerken dualarla gelmeni
tutukluğunu dilediğim hayatın âtılı olmayı istemem
etiketin yarısını bulamadım henüz
meşrubat kutusunda adını

Rıfat Eroğlu
(Hece, 216)

 

Sen ne güzel açardın göğü
Bir perde gibi çekerdin yağmuru, çoğu kez sağa
Kargalar martılara direndi bir sabah
Sen ancak bir türkü söyleyebildin
Gidenin gelmediğine dair
Çaren yalnız buydu, buydu çetrefil

Melike Kılıç
(Hece, 216)

 

güneye inerken yumruklayalım
gizlenen kapıları şiirde
şiir mabedi duyguların
yalnızlık dua ediyor
Şam’da terk edilmiş bir evde

Hamza Günerigök
(Hece, 216)

 

önce ilan, sonra aşk
budur artık yürürlükteki kanun
eskir diye yaşanmayan
gıcır gıcır gıcırdayan bir hayat

Eyyüp Akyüz
(Hece, 216)

 

bak burası müthiştir; şu ellerinin güzelliği
değil el olduğundan
kumu güzel karılmış çamurdan
cepheden bakmaya gelmez yüzüm bu da bilinmeli
bir sandalye çekersin yanıma
kapanır mesafeler dünya ile aramda

Ahmet Sami Yalçınkaya
(Hece, 216)

 

sırtımda hançer izidir kardeşim
ilk öldürmenin öncesine gitmek istedim
esarete koşanlar gördüm ömrüm boyunca
yaklaştım toprağa iyice ve dedim:
insan dönmeli artık insana..

Hasan Özlen
(Hece, 216)

 

Sürüyüp durduğum sesler ardından
Seçtim
Ölümler huzurunda tekrarlanan sözü

Onur Ocak
(Hece, 216)

 

Buraya kadar iyi kötü keşke sora sora
Neresi bulunurdu, nereye gitsem bulduğum olmaktan çıkıyor
Beynimle burası senkronize olmuyor.
-şiiri böyle başlatamazsın.

Durmuş Ali Palaz
(Hece, 216)

 

haciz:
serenatına başlarken şehri balkon kapısından
terk ettim. benim oldu.

Süleyman Sabri Genç
(Hece, 216)

 

kaçarken arkamda bıraktığım mahkemeleri
patlat tek tek
patlat korkma
bu salonda çarpık
benim
bacaklarımı halay çekerken
ağlayasım geliyor
davetliler bunu gördükçe geliyor

Zehra Aktaş
(Hece, 216)

 

Fatma Şengil Süzer
İZDİHAM