24 Temmuz 2018

Hasan Hüseyin Çağıran’ın Kanımız Yerde Kaldı Kitabı Üzerine

ile izdiham

Hasan Hüseyin Çağıran 1992’de, İzmir’de doğdu. Çocukluğu Konya Doğanhisar’da geçti. Üniversite eğitimini Gazi Üniversitesi’nde aldı. Metin yazarlığı ve editörlük yapıyor. Ebabil Yayınları arasından çıkan Kanımız Yerde Kaldı, şairin ilk kitabı. Varlığını şiirin imkanlarıyla teşrih masasına yatırıyor. O şiirinden razı, biz de ondan.

İlk kitap söyleşilerini çok severim. Bunlar bazen ilk söyleşiler de olur aynı zamanda. Bizimki öyle mi bilmiyorum ama şaire ilk kitapla ilişkisini sormak istiyorum evvela… Razı mısınız bu kitaptan?

Evet, ilk söyleşi… “Razı mısınız” sorusuna da yekten “evet” cevabını verebilmeyi isterdim. Halbuki Kanımız Yerde Kaldı’nın kendisi bir yer-yurt gözetme çabasının ve kendinden razı olamamanın hasılasıdır. Varlığımı şiirin imkanlarıyla teşrih masasına yatırdığımı görüyorum. Bunu yer yer bilinçli yer yer bilinçsiz yapmışım. Mesela “Gazzâlî’nin Külleri” bölümünde yer alan şiirler tam olarak ilk gençlik dökümüdür. Çoğu ilk yazdığım şiirlerdir. Modernleşmenin; zamanın ruhuna, çağının insanına dikte ettiklerine adapte olamayan ama geleneğine, tarihine, coğrafyasına da adeta sorunlarının faturasını çıkarma hıncıyla bakmaya teşne insanın çıkmazına işaret ediyor o şiirler.

Çok şey değişti, ben de değiştim. Kitabın diğer bölümleri bunu gösterir. Hal böyle olunca, yekpare bir yapı gözetmekten çok kendi bütünümü görmeye çalıştım. Günahıyla sevabıyla, benim ortadaki.

“Erkenkızarangüller Gazeli” de sadece ilk kitapta olabilecek bir itiraf şiiri gibi…

Kendisini hürmetle selamlıyorum, Mustafa Şahin’dir o şiire ilham veren. Ankara’da, yollarımızın kesiştiği kısa dönem içerisinde kendisinden birkaç kez duymuşumdur. Hoca’nın bakışları insana nüfuz eder. Size bakıyorsa içinizden geçenleri okuduğunu hissedersiniz. Gözlerimin içine bakarak derdi ki “Erken kızaran güllerden olma”. Bu söz beni önce yaraladı sonra onardı. Nihayetinde ortaya mazeret beyanı olarak o şiir çıktı.

“Büyük Masal”daki kulağınıza fısıldayan, kalbinize sokulan duayenleri henüz şiir, roman yazmamış, hadis rivayet etmemiş, devlet kurmamış halleriyle dinliyoruz. Bu tercihin sebebi nedir?

Bir tür temrin şiiridir o. Hani “kitaptan razı mısınız” diye sordunuz ya, kendine dönüp “razı olunası” işler elimden sâdır olur mu diye düşünmesi insanı “yapabilenler”e kulak vermeye götürüyor. Onların da tedirgin oldukları, kendilerini içten içe deştikleri, başlarını kaldırıp dünyaya baktıkları, sevdikleri, düşüp kalktıkları bir hayatları vardı. Yapana kadar bunlar anlam ifade etmiyor. Ortaya eser çıktığında da o erken zaman tereddütleri hafızalardan siliniyor ve mükemmel bir tarihin yazıcılığı için sıraya giriliyor. Hayır, aciziz. Yapabilenlerin de nihayetinde birer insan olarak,erken yaşlarında kulağıma fısıldadıkları şeylere kulak vereyim istedim.

Modern şiirin imkanlarını kullanarak yazıyor ama gazelden vazgeçmiyorsunuz. Yedi şiir var ismi gazelli. Neden bunca gazel?

KANIMIZ YERDE KALDI ile ilgili görsel sonucu

Modern zamanlar bir “imkan” olarak başımıza musallat oldu. Modern şiirin imkanları derken de bu imkanların ne tür zafiyetleri içinde barındırdığı üzerine sıhhatle düşünmemiz icap eder. Düşünebiliyor muyuz? Evet ama layıkıyla değil. Düşünce kendini, şiirin sınırları dahilinde ele verir. Şairin, yazdığı her mısrayı müdafaa edebilecek işlevsellikte bir suni gelenek üretmeye çalışması düşünmek değil olsa olsa şark kurnazlığıdır. Bu bağlamda, o gazellerin benim için bir esrime olduğunu söyleyebilirim. Dilimi yokladım, sesimin renklerine tecessüsle yaklaştım.

Geleneğe en uygun bir yerinden eklemlenerek kendini, dilini inşa edebilmesi şairin temel meselesidir. Bunun yolunun eski formun isim veya biçim olarak günümüze taşınması olmadığını düşünüyorum. Nereden geçer peki o yol? Şairin toprağını, tarihini, insanını özümseyerek söz alabildiği bir aralıktan… Bilmem o aralıkta nefeslenenlerden olabilecek miyim?

Şiirsel işçilik, üzerinde hassasiyetle durduğunuz bir mesele… Ama içtenlikli, sade söyleyişinizin, tatlı humorun önüne geçmiyor bu. Aradaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?

Bunları sizden işitmek beni mutlu etti. Teşekkür ederim.

Yaşadığımız tarih beni söz almaya, aldığım söz de şiir yazmaya tabir caizse mahkum ediyor. Burada bir seyir, yol ve duraklar var. Gelen zaman, geçene hem eklemleniyor hem de onun defterini dürüyor. Bu durumun şiirimdeki karşılığı konularımın, söz aldığım yerin, söz alış biçimimin değişmesi oldu. Sözü yormamak gerektiğini de bu süreç öğretti bana. Şiir ne saf ilhamla ne de salt inşai çabayla yazılabilir. Şiirin hası şerhini içinde barındırır.

Kitapta işçilik üzerinde hassasiyetle durulan bir mesele olarak görünüyorsa, âlâ! Fakat kendi adıma sesimi, yerimi gereğince bulamadığım kanaatindeyim. Kolay iş değil.

Hale Kaplan Öz, Kaynak: Star

İZDİHAM