7 Mart 2016

Gonca Özmen’den Didem Madak Yazısı

ile izdiham
“Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı,
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
Aşk diyorsunuz ya,
İşte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan,
Yırtık ve perişan.” 
Didem Madak
 DİDEM MADAK: ŞİİRİN PULBİBERİ

Koyu kırmızı bir gece açtım şimdi ikimiz için. Didem, kız kardeşim. Boğazımdaki düğüm açılsın diye… Günlerdir dilimde dönüp duran sözcükler dağılsın diye… Füsun da bir masalda gezdirsin diye Ada’yı… Kız kardeşini…

İç sesini dış ederken sen, ben seninle çok söyleştim. Yanı başımdan geliyor gibiydi sesin. “Ütüsüz ve buruşuk” geliyor gibiydi sesin. Sana inandım – hep. Bir kere gördüydüm yüzünü, elini sıktıydım bir kere. Kısacıktı. Upuzundu. Ne söyleyebilirim ki “bir Ah’dan başka.”

Sözcük cambazı. Ayrıntı avcısı. Ağrılı zekâ fırıldağı. “Üzümlerden ayrı bir üzüm”. Bak işte dipdiri hayatın. Sayfada.

Seni okurken iki sözcük: “samimiyet ve cesaret”. Seni okurken“paldır küldür” bir hayret. Pirinç taneleri, grapon kâğıtları, konfetiler. Masallar, filmler, şarkılar. “İllegal bir yağmur” seni okurken. Kara mizah, dikenli dil, çamurlu yol. Birden neşe. Nanikçi bir kızgınlık.

Seni okurken kadınlar sonra… “Pazen gecelik giymiş bir anne”, Işıl, Kalbiye, Ayla Abla, Pollyanna, Zeyna, Anna Karenina, Emily Dickinson. Çorba pişiren, ekmek kızartan, bulaşık yıkayan, çatlak topuklarını gösteren, semt pazarından alışveriş eden, “puf böreği gibi tombik elleriyle kabak seçen”, reçel yapan, güneşte nane kurutan, eskiyen giysileri yamayan, “bi ters bi yüz kazaklar” ören, yer silen kadınlar. “karnabahar kızartmayan”, “başroldeki” kadınlar değil; irmikleriyle pembeleşen “figüran” kadınlar.

Sıkı okurlarından biri olarak, seninle çok gönendim Didem. Seninle çok ağladım. Seninle çok haytalık ettim. Hem sen de söyledin zaten, “Aklım başımda olsaydı şiir yazmazdım.”

Gonca Özmen
İZDİHAM