29 Nisan 2016

Genç öykücü İbrahim Aslaner ile röportaj yaptık

ile izdihamdergi

izdiham.com kurulduğu günden beri genç yazarların ve şairlerin yanında oldu. Olmaya da devam ediyor. Edebiyat dünyasının kalabalığında sesi boğulan genç isimlerin seslerine ses olmaya devam ediyor. Şimdi de Türkçe Öykü’nün genç isimlerini tanıtmak için onlarla öykü eksenli röportajlar yapıyoruz. İlk röportajı Müebbet Edebiyat, Lacivert, Aşkar dergilerinde öyküleri yayımlanan İbrahim Aslaner ile yaptık.

Konuşturan: Yunus Meşe

 

  • Bize kendinizden kısaca bahseder misiniz?

Öncelikle İzdiham Ailesine teşekkür ediyorum. 29 yaşındayım. Öğretmenim. Dört yıldır evliyim, iki yaşında bir oğlum var. Kahramanmaraş doğumluyum. Tokat’ta yaşıyorum. Kitapları, türküleri, şiirleri, tarihi mekânları, efsaneleri, doğayı seviyorum.
Sizi yazmaya iten özel bir sebep var mı? Öykü yazmayı tercih etmenizin arkasında neler var?

Her yazarın böyle bir sebebi muhakkak vardır. Benim şu ana kadar belirleyici, budur diyebileceğim bir sebebim olmasa da yetiştiğim çevrenin bunda etkili olduğunu düşünüyorum. Eskiler -özellikle babam- “mesel vermek” tabirini kullanırdı. Özellikle kış aylarında köy odalarında çok cazip bir etkinlikti bu durum. Tabi bir yerden sonra bu dinleme işi sizde insanlara bir şeyler anlatma ihtiyacı doğuruyor. Olayları, durumları diğerlerinden farklı, daha güzel, kimi zaman komik ya da ironik bir dille anlatıyorsunuz. Böylesi bir birikim kalıcı olsun istiyorsunuz insanlar sizin veyahut birbirlerinin sevinçlerinden, heyecanlarından çoğu kez acılarından haberdar olsun istiyorsunuz ve ortaya öykü çıkıyor.

  • Düzenli bir okuma ve yazma programınız var mı?

Okumak çocukluktan beri sevdiğimiz daha doğrusu diğer başka işlerin önüne koyduğumuz bir eylem. Özellikle ne okumalı sorusu ve cevabı ödev okumalarımı yönlendiriyor arta kalan okumalarım biraz da kendime verdiğim ödüller şeklinde. Son iki yıldır öykü merkezli okumalar yaptığımı söyleyebilirim. Yazmaya gelince, bu daha karmaşık bir iş buna sanırım biz karar veremiyoruz ya da ben öyleyim. Lakin son yazdığım metinleri evimin balkonunda kurgularken yakalıyorum kendimi. Ve bu çoğu zaman gece yazıya dökülüyor.

  • Günümüz Edebiyatında öykü ciddi bir canlılık yaşıyor. Genç bir öykücü olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, buna kesinlikle katılıyorum. Geçen yıl ve bu yıl çıkan öykü kitapları, insanı heyecanlandırıyor gerçekten. Dahası dergilerde kitaplaşmayı bekleyen harikulade öyküler var bir okuyucu olarak bu bereketin sürmesini can-ı gönülden istiyorum. Tabi bu canlılıkta pay sahibi olan değerli isimler var. Belki yeni başlayan arkadaşlar için işaret olur. Necip Tosun Bey, mesela öğrenciliğimden tanıdığım bir yazar, kuramcı. Özellikle öykü türünde yaptığı çalışmalar akademi seviyesinde ve yolun başındaki yazarlar için tanıtıcı, yönlendirici ve kuşatıcı. Yaşanan bu canlılıkta emekleri yadsınamaz.

  • Bir öykünüzün hazırlık ve yazım sürecini bizimle paylaşır mısınız?

Nimet adlı öykümü konuşabiliriz. Merak edenler olabilir, Aşkar Dergisi’nin yeni sayında olacak. Buradaki öykü bir kan davasını anlatıyor. Tabi yukarıda bahsettiğim mesellerden biri. Belki çocukluğum boyunca dinlediğim bir olay var elimde. Kişiler, mekânlar, eşya tümüyle elimin altında. Bir akşam Alaaddin Özdenören’in şiirlerini karıştırırken,
“…Adını kesiyorum. Yalaz bir bıçakla.
Ustura ağızlı bir Hartlap bıçağı.
Maraş yapısı. Bazen Diyarbakır’da rastlanır gölgesine…” dizelerinde kalıyorum. Daha önce okumamamışım belli. Okusam bu denli içimde bir şeyler kıpırdamaz. Tabi Hartlap bıçağına çocukluğumda elimi kestirmişliğim çoktur. Yok, öyle değil bunda başka bir hikâye dönüyor diyorum yaklaşık on gün bıçak etrafında dolanıyorum. Nihayet bir akşam öyküyü bir oturuşta yazıyorum. Sonrası düzenlemeler, tekrar okumalar.

  • Günümüzün, genelde Edebiyat; özelde Öykü dergiciliği hakkında neler düşündüğünüzü öğrenebilir miyiz?

İsterseniz bu soruya geçen yıl bu vakitler bizlere veda eden “Müebbet Edebiyat” dergisini yâd ederek başlayalım. Edebiyat dergiciliğini bir kaynaşma, dertleşme başka bir ifadeyle halleşme ortamı olarak görüyorum. Tabi bunlar olurken ortaya estetik bir ürün muhakkak çıkıyor. Benim ilk öyküm Lacivert Öykü ve Şiir dergisinde yayımlanmıştı. Lakin oradaki isimlerle tanışma imkânım olmadı. Daha sonra izdiham. com’da Müebbet’in 4. Sayı tanıtımını gördüm. Bir öykü attım yayımlanacağı maili geldi, yayın yönetmeni Ahmet Melih Karauğuz’la tanıştık ve o günden sonra gerek Müebbet gerek diğer dergiler özelinde öykü ekseninde bir tanışma halleşme kimi zaman tartışma ortamı oluştu. Diyebilirim ki sizdeki o tanıtım yazısı ve Müebbet’i görmeseydim silinmiş -hala bunun garantisi yok- daha doğrusu öyküye meyli olmayan birisi olarak kalırdım. O sebeple Ahmet Melih’e ve izdiham.com ekibine teşekkür ediyorum.

Öykü dergiciliğine gelince açıkçası bir bolluk bir bereket var. Bu anlamda dergilere yetişmekte zorlanıyoruz. Okurken ayrım yapmam ama ilk öyküleri okurum. Yazdıklarımı öykü dergisi veya edebiyat dergisi ayrımı yapmadan gönderiyorum. Çünkü birazdan sayacağım dergilerde çok kıymetli isimler öykü editörlüğü yapıyor. Okuma olarak Hece Öykü ve Post Öykü’yü peşleri sıra takip ediyorum. Notos Öykü’yü param oldukça –pahalı- alıyorum. Türk Dili dergisini internetten takip ediyorum. Türk Edebiyatı dergisini takip etmeye çalışıyorum. İzdiham’ın, zaten her sayfasını twitterdan paylaşıyor takipçiler –şaka tabii ki- 15. Sayıdan itibaren takip etmeye çalışıyorum. Sürekli takip ettiklerim: Dergâh, Mahalle Mektebi, Aşkar. Tabi dergicilik özellikle nitelikli edebiyatsa konu ciddi bir emek ve mesai isteyen bir iş. O sebeple kolaylıklar diliyorum. Tabi bütün bu efor okurun estetik bir haz duyması için. Öte yandan yazarın, yanı sıra yazar adayının –bizlerin- neyi nasıl hangi miktarda yazacağımız sorununun da bir nevi cevabı. Bu noktadan bakınca her dergi bir bakıma atölye. Genç arkadaşlara tavsiyem, takip edin, takip edin, takip edin; yazı gönderin.

Sizi biraz daha tanımak istiyoruz. Kısa sorularla devam edelim

  • Bir kelime?
    Zaman
  • Bir müzisyen?
    Ferdi Tayfur
  • Bir müzik?
    Bir İhtimal Daha Var
  • Bir ülke?
    Türkiye
  • Bir şehir?
    Amasya
  • Bir zaman dilimi?
    Ortaçağ
  • Kıskandığınız bir öykü yazarı?
    Mustafa Kutlu
  • Kıskandığınız, “keşke ben yazsaydım” dediğiniz bir öykü?
    Handan Yeşili – Mustafa Çiftçi
  • Üç kitap?
    Huzur, Mavi Kuş, İsimle Ateş Arasında
  • Üç öykü?
    Amok Koşucusu, Değirmen, Karanfilsiz

 

Yunus Meşe

İZDİHAM