27 Şubat 2016

Feyza Özcan, Yastık Altından Bıçaklar Çıkaran Adamlar

ile izdihamdergi

Çünkü her şey şahitlik ediyor. İnsan merasimle beynini dağıtan bir mevcudiyet. Çünkü her şey şahitlik ediyor bir insanın mevcudiyetinin dolup taşan yüreğine dağılmasına.

Ağabey şu çakıyı uzatsan da mektup yazsam.Bir an dönüp yüzüme baktı  sonra incelikle kıymaya devam etti portakal kabuklarını. Ağabey şu çakıyı diyorum, uzatsan. Ogün karar verdim şu kargacık burgacık yazı ile hiçbir zaman mektup yazmayacağım. Fakat iyi hesaplayamamış olacağım ki defalarca mektup yazdım. Dün akşam yine gayri ihtiyari bir soru sordum. Yaşı ancak otuz üçtü.

Yaşı ancak otuz üçtü ve ben biliyordum cennete gitmek için erken olduğunu. Saçlarının kıvrımıyla oynarken tanımıştım bir içerlemeyi içselleştiriyordu. Daha ne kadar tanzim edeceksin bu acıları?

Cevap verseydi de dinlemeyecektim zaten. Ne dese rakamlar büyür, ben büyürdüm. Mutfağa uğradım ne çakı umurumdaydı ne başka şey.  Değil miydi bir tahammülü seçmek bir hakikati bilmekten evla. Büyüyüp başkasının hayatını gasp eden ben ne haddimdi böyle sorular.

Asla bağışlanmazdım bir başkaldırıyı önlüğüme silmeseydim. Bilmedim bir başkaldırı başka neyle silinir. Şimdi içime kurulan yollar genişleyecek. Yalnız bu kadar mı, ceviz sandık içinde sakladıkları yine oracıkta dökülüverecekti biraz sabretseydim. Şimdilik her şeyin yolunda olduğuna dair bir tebessüme buladı yüzünü.  Belli, zor zamanlarına saklayacağı sert bir küfür ediniyordu. Bir cümleyi adam akıllı paklayacaktım gün ağarmasaydı. Cebimden çıkartıp papatyaları, yüzümü Allah’ın bende bıraktığı fıtrata bıraktım.

Yerleşik hayata geçme niyetim, benim devenin benden daha fazla yürüme isteğiyle son buldu. O dağların etekleri o kadar kısa olmasaydı be. Aklı olmayanın dini mi olur oğlum Rıza?

Hiçbir iş yapmayacağını bildiğim ey kalbim, bu nasıl kepenk. Ciğerleri paslandı tarihi eserlerimin, bir parça konuşsa.

Bütün bu duvarlar ağırlaşan acziyetimden nasibini almış gibiydi. Şahsıma açılan bu döşek ise yoksulluğun en has hali. Saplanacak bir yastık, dönecek tavan arası yok burada.  İçime çöreklenen felaketi sıyırıp mum çiçeğine açtım gözlerimi. Bağdaş kurmuş vaziyette divandaydı. Biliyordum kalbini yoksullaştıranı/ yolsuzlaştıranı.

Kuralı koyan oyunu kazanıyor ağabey, sen kayıtsız kaybediyorsun!

Nihayet dayanamadı. Bu ne söz daha zapt edilmedim bu dünyaya şu saatte adımı ölüm mükoyuyorsun. O büyük odada hikâyesi tükenmiş sobaya dayadı sırtını. Ölsem, yüzün suyun hürmetine, Azraille tanışan o kadar insan adına ölsem şimdi. Adalet mi diyeceksin buna? Bu kimin kabahati? Nasıl oluyor da kusurlarımı genişletip beni bir tahammüle bağışlıyorsun?

Hâlbuki ben cahil bir adamdım Rıza.

-Beni bir an olsun yalnız bırakmayan velinimete söyleyin gitsin buradan!

Kalkıp ağırlaşan kavuşmaları orada bırakıyorum.

Olsun, ben zaten gidiyordum.

Valizim kof, ciğerlerime küf dolmadan.

Feyza Özcan

İZDİHAM