4 Mart 2016

Engin Turgut, Derin Yara

ile izdiham
Yağmurlardan gelmiştir bir elinde çiçek, öbür elinde çilekli pasta
Yaz denizi üzerinde gülümseyen martıdır, kokusuyla dolaşır aşkın
Bir sinema gibidir yüzündeki incelik, Fatih Akın filmleri gibi renkli
Serseri bir hüzünle ve efendi bir flüt sesiyle sokaklara karışır.

Kardeşliğin umuda koşan bulutlarıyla yıkanmıştır, nemlidir içi
Kalbine ay batmış, şiirleri taşın göğsünde mor çiçekler açmıştır
Kendini oyup, oradan kesik geceler ve kırık düşler çıkarmıştır
Dem olmuş bir şairdir, sıcacık kuşlu anılar biriktirmesi bundan.

Bir şarkının iskeletini bulmuşlar sahilde, yarası pas tutmuş diyorlar
Çocukluğun o cumbalı evinde bir maske can mı çekişiyor ne?
Çürümüş yapraklar akıyor ağaçlardan, suçsuz bir kalbi parçalamışlar
Lodos yüzlü bir kadının gül sancısı tutmuş, taşa dönüşmüş şebboy.

Anneler derin bir yara taşırlar içlerinde, onlar uykusuz aynalardır
Sessiz rüya kapısıdırlar, kalbinden öperseniz ruhunuzdaki sis dağılır
Uzun bir üşümek kalır, çünkü masum bir avludur şairin kül ağzı
Anneler üzgün şairdirler, oğulları, kızları bozguna uğramış bir şiir.

Eskimeyen bir rüzgârdan gelmiştir bir elinde evlat kokusu, öbürü küs
Rakının denize ilk defa bakışı gibi, göğe bir karışması var ki
İşte bunu anlatamam, bunu bahçeye düşen gölge de anlayamaz
Yaz, dut yemiş bülbüle döner, güneş yorulmuştur sarışın olmaktan.

Şiir bir gurbettir, incinmiş kelimeler sokağından geçti keder
Gövde yanmaya yemin etmiş, çok yaşasın masallarımızdaki mavi
Bir daha hayat seferine çıkar mıyız, el yazısı alın yazısı mıdır, sus
Açık bir ışık gibidir gönlü, aşk gökyüzünde bir yıldız yalnızlığıdır.

Güz bir otel odası değil de nedir, hayatı kucaklayan bir ney sesiyim
Siyah kahırdı yaşadıklarımız, cesur bir güvercin ayaklandı bundan
Gözlerimiz mahcup bakardı, un ufak olmuş devrim çocuklarıydık
Aşk kadar ömrümüz vardı, korkmazdık uçurumlarda yaşamaktan.

Engin Turgut
İZDİHAM