26 Mayıs 2017

Emre Söylemez, Kuyu’da Bir Yönetmen

ile izdiham

Prens Mişkin hastalığı nedeniyle uzak kaldığı memleketi Rusya’ya geri döner. Uzaktan akrabaları yapançinleri ziyaret ettiği sırada malikanelerinde Nastasya Filippovna’nın resmini görür ve resme aşık olur. Fakat bu aşkın içsel bir mesele olduğunu Nastasya ile bir bağının olmadığını düşünen prens, tutkuyla Nastasya Filippovna’nın resmine bağlanır. Diğer karakterler ve Nastasya’nın hayreti ile sürer roman. Dostoyevski Budala romanına bu kurgu ile devam etmiş olsaydı biz yine onu Dünya Edebiyatı’nın en değerli romanları arasında görüp okuyacaktık. Bir yönüyle bu konuya yakın olan Sevmek Zamanı filmiyle usta yönetmen Metin Erksan’ı zihinlerimize kazıdığımız gibi. Türk Sineması’nın başyapıtlarından “Sevmek Zamanı” gösterime girdiği zaman sinemaseverler tarafından yeterli ilgiyi görmedi; çünkü melodram filmlerine alışmış gözlere fazla gelen bir eserdi. Japonya’da Kurosawa’nın, Fransa’da Godard’ın, Rusya’da Tarkovski’nin yapıtlarını ortaya koyduğu bir dönemin yönetmeniydi Erksan ama o zamanın Türkiye’sine fazla geliyordu. Gerek vasatta hemfikir olmuş seyirci bakımından gerekse güzel olana hakkını veremeyecek kör entelektüel çevre bakımından ortaya çıkmıştı bu fark.

Türk Sineması’nı değerlendiren yazıları ile tanınan Mücahit Gündoğdu’nun “Kuyu’da Bir Yönetmen/ Metin Erksan” isimli biyografi kitabı Cümle yayınlarından çıktı. Sinema yazınımız için birçok eksikliği kapatan bu eser benim için heyecan verici bir haber oldu. Eseri okurken yazarın okuru sunduklarıyla beraber Erksan’ın sinema tarihimizin milat yönetmeni olduğuna bir kez daha kanaat getirdim. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü alan Susuz Yaz filmine rağmen yönetmenin hem ödülden sonraki zamanda hem de günümüzde yeterli takdiri görmemesi vefa tarihimizin üzücü hatırası. Bu biyografi kitabını Metin Erksan’a karşı mahcubiyetimizi gidermesi bakımından önemli buluyorum. Erksan’ın yakın arkadaşı ve kitabın önsözünü de yazan Kurtuluş Kayalı o dönemi şöyle anlatır; “Süreç Metin Erksan’ı Türk sinemasından bütünüyle silme operasyonuna dönüşmüştür. Bu süreçte Erksan’ın en yakınında görünen kişilerin de payı vardır. Türk sinemasında canlanma atılım yılı olarak Susuz Yaz’ın çekildiği yıl değil de, Hudutların Kanunu’nun ve Umut’un çekildiği yıllar olan 1967 ve 1970 dönemleri gösterilmiştir. Bu operasyonunun açık belirtilerine açık olarak işaret etmek mümkündür.” Kitapta yapılan bir alıntıda Erksan’ın bir röportajına yer verilmiş. Röportajda Türk sinemasını ikiye ayırıyor Erksan; Susuz Yaz’dan önce ve Sussuz Yaz’dan sonra diye. Bunun da iki nedeni var. İlk neden Avrupa’dan gelen bu ödülün devletin merceğini Türk sinemasına çevirmesine imkân sağlaması. İkincisi ise Gündoğdu’nun altını birçok kez çizdiği Erksan’ın “auteur” bir yönetmen olduğu gerçeğidir. Yani özgün yönetmen. Filmografisini tekrar gözden geçirirsek Mülkiyet üçlemesi, Acı Hayat ve Sevmek Zamanı bu yakıştırmanın nedenini anlamamız için yeterli olur.

Kuyu’da Bir Yönetmen, Erksan hakkında yazılmış ilk biyografi olmasından dolayı da önem arz ediyor. On dokuz bölümden oluşan kitap her bölümünde Erksan’ın hayatının önemli dönüm noktalarını konu alıyor.  Yazarın da amaç edindiği gibi bölümlerde bir “İç Kale” fethi girişimlerini izliyoruz. Yaşadığı dönemin arka planını sergileyerek, Erksan’ın kurduğu hayatı ve sinema tutkusunu anlamamız için kaynak bir eser sunuyor Gündoğdu. Her bölümün başlangıcında Erksan’ın filmlerinden bir diyalog sunarak  hem okuyucuya soluk aldırıp okumayı kolaylaştırıyor hem de Erksan’ın filmlerini merak ettiriyor. Metin Erksan hakkında yazılmış olmasını ve birçok değerli yanını bir kenara koyarsak kitabın en çok beğendiğim yanı da bu filmlerdeki diyaloglar oldu.

Zamanın en iyi değer biçici olduğuna yeniden inanarak sinemamızın devrimci yönetmeni Erksan’a hakkını veren bu eser için Mücahit Gündoğdu’ya bir sinemasever olarak teşekkür eder ve yönetmen biyografileri serisini temenni ederim.

 

 

 

Emre Söylemez

İZDİHAM