4 Ekim 2016

Ela Reyhanlıoğlu, 15 Temmuz’a İlişkin 10 Psikoloji

ile izdiham
  • Fethullah Gülen’in Psikolojisi:

Terörizm üzerine yapılan çalışmalar, terör psikolojisinde spesifik bir patolojinin olmadığını fakat kişinin eğilimini yordayan pek çok faktör olduğunu gösterir, başat psikolojik faktörlerden bazıları şunlardır:

  • Çocukluk dönemi travmaları & Duygusal ihmal: Bu iki faktör, çocukta güven ve aidiyet duygularını zedeleyip narsistik incinme (kendilik değerinde zedelenme) oluşturabilir. Çocukluk travması olan ve aile tarafından duygusal olarak ihmal edilen kişi benlik bütünlüğü kurmakta zorlanabilir. Bütünleşmiş benliği olmayanlar kimlik dağılması yaşayabilir. Ya da ruhsal dağılma yaşamamak için bölünmeye başvurabilir.
  • Bölünme Mekanizması: Kişi ‘ben’ ile ‘öteki’ni yani dünyayı iyi-kötü diye katı sınırlarla ayırır. Ötekini uç boyutta kötüler ve dışsallaştırır. Kendinden olana ve kendinden olmayana bambaşka profillerde davranır. Aynı kişinin terör örgütü lideri olması ve müşfik hoca rolü bu mekanizma ile mümkündür.
  • Narsizm & Seçilmişlik paranoyası: Olumsuz çocukluk yaşantıları narsistik yapılanmaya yol açabilir. Kişi travmalarla zedelenmiş kimliğini gölgeler, sahneye tüm güçlü bir portre çıkarır. Gülen’in yansıttığı tüm güçlü (omnipotens) portre ile örgüt üyeleri, onun her şeye güç yetirebileceği sanrısına kapılabilir. ‘Seçilmiş- kurtarıcı’ lider paranoyası da (mesiyanizm) liderin omnipotensini besler.

FETÖ Üyelerinin Psikolojisi (1) FETÖ’nün bir terör örgütü olduğunu kabul eden ve faaliyetlerine destek verenler için, terör örgütü üyeliğinin psikolojik analizinde şunlarla karşılaşırız;

  • Yaş ve Sosyo-Ekonomik Düzey: FETÖ’nün en etkin alanı (evler-okullar-dershaneler-yurtlar) çocuk ve gençlere yöneliktir. Kişi örgütle ne kadar erken tanışırsa, yani bir alt kimlik ne kadar erken oluşursa bu kimlikten ayrışmak o kadar güçtür. Örgüt bağlılığında etkili diğer değişken de sosyo-ekonomik düzeydir. Üyelerinin çoğu; ekonomik imkansızlıklar yüzünden üniversitede/lisede örgüt evlerinde kaldığını, burs aldığını, meslek sahibi olmak için örgütten yardım aldığını ifade etti. Ekonomik zorluklarla başa çıkmak için de pek çok kişinin erken yaşta örgüte katıldığı düşünülebilir
  • ‘Mağduriyet’ ve Duygusal ihmal: Bireysel hikayenin grup dinamiğiyle örtüşmesi, kişinin aidiyetini güçlendirir. Mağduriyet ve ezilmişlik hisseden kişilerin, ‘mağduruz’ mesajı veren bir yapıya bağlanması kolaylaşır. Üstelik, çocukluğunda duygusal ihmal yaşayanlar, bir örgüte girerek hayatlarında ilk kez ‘sahiplenilmişlik’ hissetmiş olabilirler. Örgüt hiyerarşisinde abla-abi gibi yakın duygusal ifadelerin kullanılması örgüte duygusal bağlanmayı kolaylaştırabilir.
  • Bilişsel çelişki: Bir grubun üyeleri için grubun kendi gerçekleri (öznel gerçeklik), dış dünyanın gerçeklerinden üsttedir. Örgüt üyeleri rasyonaliteye aykırı da olsa, liderlerinin açıklamasını gerçek kabul edip ona göre hareket edebilirler. Grup dinamiğinin ‘mağduriyet’ gibi güçlü bir duyguya dayandırılıp, bu duyguyu ajite eden seçilmiş mağduriyet ve zafer hikayeleriyle, dini-manevi donelerle gruba ait bir gerçeklik üretilip grup kimliği ve aidiyet güçlendirilmiş olur.
  • FETÖ üyelerinin psikolojisi (2): FETÖ’nün bir terör örgütü olduğunu reddeden örgüt üyeleri değerlendirildiğinde; inkar savunma mekanizmasını görebiliriz.
  • İnkar: kişinin ruhsal olarak başa çıkamadığı durumlarda kullandığı savunma mekanizmalarındandır. Kişi realiteyi yok sayar ve kendi düşleminde ürettiği gerçeğe tutunur. FETÖ’yü terör örgütü olarak kabul etmek, kendilerinin de teröre hizmet ettiği anlamına gelecek ki bu da ciddi ruhsal yıkım yaratabilir. Bu nedenle; kanıtlar ile ikna olmazlar, gerçekle yüzleşmeyi ruhsal olarak kaldırabilecekleri zaman inkardan vazgeçerler.
  • Yas süreci: Kişiler örgüte aidiyetle sıradanlığın kaydından kurtulup ‘özel’ insan statüsüne çıktıklarını hissedebilir; örgütü kendi var oluşlarına katma bir değer olarak görebilirler. Gerçekle yüzleşip bu örgütten ayrılmak, kişinin kendini değerli-özel hissettiği belki de tek varoluş alanını kaybetmek olabilir. Benliğin değerli bir parçasını kaybetmek kişiyi yas sürecine sokabilir.
  • Otonomi kaybı & Onay alma ihtiyacı: Evlilik- kariyer planı gibi bireysel kararlarda bile örgüte uygun davranan kişilerin zaman içinde bireysel otonomi kaybı yaşadıkları düşünülebilir. Gruba bağımlı oldukça yaşamsal kararlarda hep bir üst onay almaya alışan kişiler bireysel ‘iç denetim odağı’nı zamanla kaybedip ‘dış denetim’e daha çok muhtaç hale gelirler. Kişilerin dış denetim odaklarını da kaybedelerse yüksek –onay alma ihtiyacını- giderecek bir mekanizmadan mahrum kalmaları, onları belirsizlik kaygısına sokabilir. Bu da onları inkara yönlendiren diğer bir durum olarak değerlendirilebilir.
  • ‘Eski cemaatçi’lerin psikolojisi: 17-25 Aralık’ta kopmaya başlayıp 15 Temmuz itibariyle tamamen ayrışan kitlenin durumunu analiz ederken ‘dezentegrasyon’ ve ‘varoluşsal kriz’ ile karşılaşırız.
  • Dezentegrasyon, ruhsal dağılmadır. Grup üyelerinin kimlikleri grubun kimliğiyle iç içedir.15 Temmuz’da yaşananlar, bu kişileri grubun/kendilerinin kimliklerini sorgulamaya yöneltebilir. Bu sorgulama kişiyi ruhsal bir dağılmaya, varoluşsal krize sürükleyebilir.
  • FETÖ tipi fundamental yapılarda hayata dair tüm kavramlar örgüt tarafından tanımlandığı için üyelerin yaşamı kolaylaşır. Fakat bu yapıdan ayrışan kişi hayata dair pek çok kavramı yeniden tanımlamak durumunda kalırlar. Hayatın gri alanlarıyla kendi zihinsel süreçleriyle, kendi karar mekanizmalarıyla başa çıkacaklar. Tek başına ‘anlam üretmek’, örgütün gerçeklerinden sıyrılıp, dünyanın objektif gerçekleriyle karşılaşmak yeni bir kimlik inşaası süreci gibi deneyimlenip, kişiyi varoluşsal krize sürükleyebilir.
  • Grubun duygu durumu değerlendirildiğinde, ‘aldatılmışlık, kötüye kullanılma’ gibi hisler ile karşılaşabiliriz. İhanete uğramak kişilerde önce şok-şaşkınlık yaratsa da süreci anladıkça öfke ortaya çıkar. İyi niyet ve bağlılıklarının kötüye kullanıldığını hissedebilirler. Kötüye kullanılmak bu kişilerde narsistik yaralanmaya, depresif duygulanıma, agresyona, benlik saygısında ve temel güvenlik hissinde azalmaya yol açabilir.
  • Darbe girişimini alkışlayanların psikolojisi: Bu grup, FETÖ bağlantılı kişiler olarak tanımlanamaz. Fakat FETÖ’nün psikolojisi ile kesişen pek çok noktasının olduğu söylenebilir.
  • Grup narsizmi & Seçilmişlik paranoyası: Kendini ötekinden/halktan üstün görmeye neden olan grup narsisizmi ve halkın kurtuluşunun kendilerine bağlı olduğu ‘kurtarıcılık- seçilmişlik’ paranoyası bu grupta da görülebilir.
  • Fanatizm & İçgörü kaybı: Demokrasiyi korumak adına anti-demokratik eylemleri meşrulaştırmanın çelişkisini fark edememek, kendi idealini halka dayatmanın dikta yönelimi olduğunu anlamamak içgörü kaybının, farkındalığın zayıf olmasının yansımaları olabilir. İçgörü kaybı fanatizmle de ilişkilendirilebilir.Fanatizm, ‘bir görüşün şiddete bile başvuracak düzeyde savunuculuğunu yapmak’ ise, bu grubun kendi ideali için sivil halka karşı askeri müdahaleyi meşru görmesinin fanatizm bağlamında ele alınması mümkün olabilir. Bu grubun fanatik yapısı ile FETÖ’nün fundamental yapısını ayrıştırmak güç görünmektedir. Her iki grupta ideallerini bila kaydü şart gerçekleştirmeye çalışır, eleştiriye kapalıdır, dogmatiktir
  • Vesayetçi zihniyet’: Bu zihin yapısında; ötekileştirilen ve değersizleştirile halkın ta kendisidir. Halk, iradesi yok sayılarak da olsa korunması gereken immatür bir gruptur. Devlet yöneticileri ise dehumanize (insanlık dışı gibi değerlendirilme) edilmiştir. Algı ‘Bu yöneticilerin değişmesi için her şey mübahtır’ ifadesine dönüşmüştür. İçedönük demokratik tutum olduğu düşünülebilir. ‘‘Benim/bizim için demokrasi şart, ama ötekine (iktidar ve iktidarı destekleyen halk kesimi) karşı tutumum demokratik olmak zorunda değil’’ şeklinde düşünce yapısı görülebilir.

.Halkın Direnişinin Psikolojisi: 15 Temmuz’da halkın direnişinde milli ve dini kimliğin, toplumsal hafızanın etkili olduğu söylenebilir.

  • Milli kimlik, Türk insanının nevi şahsına münhasır özellikleri barındırır, bu toprağın ortak hikayelerinden beslenir, kişinin vatanıyla, bayrağıyla ünsiyet kurmasını sağlar. Milli kimlik, vatanın korunmasındaki itici güçlerdendir.
  • Dini kimlik: Dini unsurlar hem milli kimliği besler hem de ayrı bir alt kimliği oluşturur. Şehadetin kutsal kabul edilmesi kişilerin dini kimlikle hareket edip meydanlara çıkmasını açıklayabilir. Ayrıca okunan ezan ve salaların da etkili bir dini kod olması, bu çağrıyla daha çok kişinin meydanlara çıkması dini kimliğin o geceki etkisini düşündürür.
  • Toplumsal hafıza, nesiller boyu aktarılan, toplumun ortak geçmişinin deposudur. Bu toprağın hikayelerinin toplamıdır. O gece, merhum Menderes’in hatırası, darbelerin izleri, TRT’den yayılan bildiri gibi toplumsal hafızadaki parçalar milli kimliği uyandırıp direnişi etkilemiştir denilebilir.

7-  Şehitlik psikolojisi:  15 Temmuz’da meydandaki herkes şehit adayıydı, bazılarımız bunu başardı. Onlar modern psikoloji teorileriyle analiz edilemez, sadece kısaca değinebiliriz. Önce ‘Şehitlik’ ile ‘ölüm’ü ayrıştırmalıyız.

  • Ölüm: O gece ‘ölmek’ başak türlü tanımlandı. Yaşamın sonlanması değil kutsal bir görevin ifa edilmesi gibi deneyimlendi, ‘Şehadet’ anlamı yüklenerek ölüm kutsandı diyebiliriz.  
  • Şehitliği anlamak adına ‘İnsan ne için yaşar?’ diye sorulabilir. Logoterapi’ye göre; ‘insan bir amaç için yaşar,’. Frankl’ın ifadesiyle ‘İnsanın temel ihtiyacı, uğruna çaba göstereceği bir amaç için mücadele etmektir’. Şehitler için o gece ‘uğrunda ölünecek’ bir amaç vardı.
  • Anlam istemi: İnsan hayat boyunca anlam arayan bir varlık. Kişi o anlamı bir ömür arayabilir, bir anda da bulabilir. Belki şehitler için, yaşamın anlamı ‘o anda ölmek’ti diye düşünülebilir. İnsan uğrunda öleceği bir anlam bulursa, ölümle başa çıkabilir. Yaşamak için önemli olan, hayatın anlamını kaybetmemektir. O gece şehitlerin hayatlarının anlamına, ölerek sahip çıktıkları düşünülebilir.

8- Gazilerin psikolojisi: Gazilerin psikolojisi medyada yer alan ifadeler ve tarafımca yapılan mülakatlar ışığında birkaç madde ile açıklanabilir.

  • Kendilik değerinin yükselmesi: Gaziler 15 Temmuz’u sıradan bir vatandaşın hayatının bir halk kahramanına dönüşüm serüveni gibi deneyimliyorlar. Toplum ve devlet tarafından yapılan ‘yüceltme’nin kişilerde öz saygı ve öz değeri yükselttiği düşünülebilir.
  • Varoluşsal Yükselme: ‘Devletten bir beklentiniz var mı?’ sorusuna pek çoğu ‘Hayır’ diyor. Kendilerini vatan savunması gibi üst bir varoluşsal amaca adadıkları, dolayısıyla ödül- ceza sisteminin olduğu daha alt bir ontolojik düzeyin sınırını aştıkları düşünülebilir. Varoluşsal yükseliş, ödül beklentisi ve ceza kaygısından kurtulmalarını, ‘Ben’i aşan başka bir noktada bulunmalarını açıklayabilir .
  • Emek-değer Teorisi: Bir üretimin değeri o üretim için harcanan emeğe eşittir. Gaziler yani bu vatan için bedeniyle bedel ödeyenler vatana, demokrasiye çok daha yüksek bir değer atfetmektedirler. Gazi olmadan önceki yaşantılarına kıyasla bundan sonra milli ve manevi değerlere daha çok sahip çıkmaları beklenebilir.

9- Direnen gençlerin psikolojisi: 15 Temmuz’un önemli fotoğraflarından biri de gençlerin ilk direnişine katılmasıydı. Bazıları için ‘şaşırtıcı’ bulunan bu durumu açıklamaya çalışırsak;

  • Güçlü bir milli kimliğe sahip olmak, toplumsal bellekte önceki darbelerin olumsuz izlerinin yer alması, dini kimlikte vatan için savaşmanın kutsanması, siyasi liderlerin çağrısının siyasi kimliği aktive etmesi gibi faktörler genç direnişinin önemli açıklayıcılarındandır.
  • Y Kuşağı olmak: Kuşak, 1979-1999 yılları arasında doğanları kapsar. Bu kuşağın nitelikleri genelde olumsuz açıdan yansıtılmakta, kuşak narsistik ve depresif olarak tanımlanmaktaydı. 15 Temmuz, kuşağın olumlu yanlarına da ışık tuttu denilebilir. Y Kuşağı özelliklerinden ‘medenilik’ ; demokrat, özgürlükçü, marjinal ve eşitlikçi olmak diye tanımlanır. Medeniliğin yansıması olarak, otoriteden, dikta anlayışından rahatsız olmaları bu kuşağın demokrasiyi daha fazla içselleştirip sahip çıkmasını sağlamış olabilir.
  • Narsisizm: ‘Ben değerliyim’ ifadesi ‘benim seçimlerim, benim iradem değerli’ gibi alt anlamları da kapsar, gruba atfedilen narsistik yapının bu boyutu ‘milli iradeye’ sahip çıkmayı kolaylaştırmış olabilir.

 

10- 15 Temmuz sonrası mağduriyetin psikolojisi:

İlişikleri olmağı halde bir terör örgütüne üyelik ile suçlanan, işlemediği suçun bedelini ödeyen kişilerin ruh haline dair;

  • Örgüt bağlantısı olmayan kişiler için terör örgütüne üyelik çok yıkıcı bir itham olarak algılanabilir. Kişide narsistik incinmeye ve eşlik eden yoğun depresif duygulanıma yol açabilir. Ayrıca toplum tarafından izole edilme, değersizleştirilme, suçlanma, iş kaybı nedeniyle artan gelecek kaygısı, suçlanmanın travmatik etkileri olarak pek çok ruhsal soruna yol açabilir.
  • Mağdurlar için süreç hukuka uygun yürütülmezse devlete karşı yeni bir ‘küskünler ordusu’ oluşabilir. Grubun engellenmişlik hissi, öfke patlamalarına yolaçabilir, saldırgan eylemlere itebilir. Ya da halk tarafından izole edilme ve düşmanlaştırılma onları dışlanan bir azınlığa dönüştürebilir. Dışlanan azınlık, ‘millet olma’ duygusu ve bilincinden uzaklaşabilir, milli kimlikten ayrışabilir ve kendi gibi mağdur olanlarla gettolaşıp, ‘mağduriyet’ çatısı altında yeni bir alt kimlik oluşturabilir.
  • Mağdurlara karşı; devletin parental işlev görmemesi yani yurttaşı koruyan kollayan rolden uzaklaşarak korku salan, cezalandırıcı bir tutuma bürünmesi mağdurlar için zedeleyici başka bir durum olabilir. Devlet bir otorite figürü olarak, her vatandaşın güvenliğinin-emniyet duygusunun devletin teminatı altında olduğunu hissettirmezse kişiler temel bir güvenlik kaybı hissi de yaşayabilirler.

 

 

 

 

Uz. Psk. Ela Reyhanlıoğlu

İZDİHAM