9 Mart 2016

Dücane Cündioğlu ve Prof. Ahmed Yüksel Özemre Tartışması

ile izdiham

Toshihiko Izutsu”ya Arapça’yı kim öğretti dersiniz?!

1981 yılının başlarında bir grup genç Üsküdar”da bir arkadaşımızın evine ziyarete gitmiştik. Ev sahibinin küçük ve fakat benim için o yıllarda fevkalâde cazip olan kitaplarla dolu bir kütüphanesi vardı. Ben de tabiatıyla vaktimin bir kısmını kütüphanedeki kitapların tedkikiyle geçirdim. Aralarında bilhassa bir kitap dikkatimi çekmişti: Kur”an”da Allah ve İnsan (God and Man in the Koran: Semantics of the Koranic Weltanschaung).

Büyük boy ve gösterişsiz bir kapağı olan kitabın yazarı Japon âlim Toshihiko Izutsu idi ve eser, Süleyman Ateş hocaefendi tarafından Türkçe”ye çevrilmişti. Kitabın içinde çeşitli çizimler, yabancı terimler yoğunluktaydı. Evsahibi olan arkadaşımdan kitabı okuyup getirmek üzere ödünç olarak istedim ve sağolsun o da beni kırmayıp verdi. Eve gelir gelmez heyecanla kitabı açıp okumaya başladım ve fakat anlamadığım sözcüklerin, deyimlerin, terimlerin ve neyi temsil ettiğini kavramakta güçlük çektiğim çizimlerin sayısı o kadar çoktu ki metni okumayı sürdüremedim; bir süre sonra da sahibine iade ettim.

Kitabın kapağında yazılı olan “Kur”an”da…” sözcüğünün cazibesine kapılıp 19 yaşında ve yeterli bir donanımı olmayan genç bir okur için nüfûz etmenin hayli güç olduğu bir metnin içine dalmak, benim için, hiç kuşku yok ki kötü bir tecrübe olmuştu. Fakat bir müddet sonra bir kitapçının raflarında Izutsu”nun kitabına rastladığımda, bu kötü tecrübe, onu satın almama mâni olmadı. Bir gün bu kitabı okumayı bir kez daha denemiş ve belki de aradan geçen birkaç yılın kazandırdığı ufkun da yardımıyla kitaptan müteselli olabileceğim miktarda faydalanabilmiştim. Hani bazı kitaplar vardır; yazarın ne dediğini, ne demek istediğini anlamakta, kavramakta güçlük çekersiniz ve fakat ciddiye almanız lâzım gelen önemli şeyler söylediğini (anladıklarınızdan çok daha fazla şeyler söylediğini) de hissetmekten geri kalmazsınız, işte Izutsu”nun eseri de bende böyle bir izlenim bırakmıştı.

Yanılmamıştım ve gerçekten de yıllarca elimden düşürmeyeceğim değerli bir kitap keşfedivermiştim. Bu arada, Kur”an”ı daha iyi anlamak amacıyla kendisinden faydalanmaya çalıştığım bu kitabı daha iyi anlayabilmem için başka alanlara sıçramam gerektiğini farketmiş ve Dilbilim”le, Anlambilim”le ilgilenmeye bu kitap dolayısıyla başlamıştım. Bir süre sonra, Izutsu”nun “Kur”an”da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar” ve “İslâm Düşüncesinde İman Kavramı” adlı eserleri Selahaddin Ayaz tarafından Türkçe”ye çevrilecek ve ben bu kitapları da bir çırpıda okuyarak onlara kütüphanemde müstesna bir yer verecektim. (Belki size gülünç gelebilir ama, ben kaybolur korkusuyla bu kitaplardan ikişer nüsha almış ve İngilizce çalışırken, bu kitapları aslından okuyacağımı düşünmek benim için büyük bir motivasyon nedeni olmuştu. Izutsu”ya vefa borcumu ödemek maksadıyla söylemem gerekiyor ki God and Man in the Koran”ın yeniden ve eksiksiz bir çevirisi şarttır.)

Yakın zamanlarda Izutsu”nun iki eseri daha Türkçei”ye çevrilip yayınlandı: 1) “İslâm”da Varlık Düşüncesi” ve 2) “İbn Arabî”nin Füsûs”undaki Anahtar-Kavramlar.”

İbrahim Kalın”ın çevirdiği ilk kitabın çevirisi tek kelimeyle harikadır ve muhakkak okunması gerekir. Diline ve çeviri zaaflarına tahammül edemeyip aslından okumayı tercih ettiğim ikinci esere gelince, ne yazık ki bu esere çeviri ödülü verildi. (Olsun, genç Izutsu okurları, çeviri ödülü almış bu kötü çeviriden de istifade etmeli ve okunabilir bir çeviriyle karşılaşmak hayalini zihinlerinde yaşatmalıdırlar.)

Neden Izutsu?

Böyle bir yazıyı yazmama yol açan ve hatıralarımı canlandıran neden, Cemil Aydın”ın bu ayki Dergâh dergisinde yayımlanan “Dünya küçüktür” (Mayıs 1999) başlıklı şirin makalesi oldu. Muhakkak okunması lâzım gelen bu şirin makaleden öğreneceğiniz çok şey var. Ben sadece küçük bir bölümünü aktarmak istiyorum:

“Birgün ders esnasında Abdürreşid İbrahim, tevâzu ile kendisinin aslında çok iyi bir Arapça hocası olmadığını, Arapça”nın aslında üstadının o hafta Tokyo”ya geleceğini ve artık daha bilgili bir hocadan Arapça öğrenebileceğini söyler. Aynı hafta Izutsu”nun heyecanla beklediği ve Tokyo”daki Tatar cemaatinin önde gelenleriyle birlikte kendisini Yokohama limanında karşılamaya gittiği yeni Arapça hocası, büyük Tatar âlimi Musa Carullah”tır. Musa Carullah, o yıl, Abdürreşid İbrahim”in daveti üzerine Tokyo”ya gelmiş bir süre Tokyo”daki Türk okulundaki talebelere İslâmî ilimler öğretmiş, eski dostu İbrahim ile hasret gidermiştir. Izutsu, Musa Carullah”ın Tokyo”ya geldikten sonra Tokyo Camii”nde yaptığı imamlık sırasında okuduğu tecvidinin güzelliğini unutamadığını da söyler. Derken, buluştukları ilk Arapça dersinde, Carullah, Izutsu”ya, “Seninle bundan sonra meşhur Arapça gramerini okuyacağız” der. Bunun üzerine Izutsu tabii olarak bu kitabı Tokyo”da nereden bulabileceğini sorar. Carullah cevaben eliyle başını işaret ederek, “İşte burada” der ve ilk dersten itibaren, kendi ezberinden Izutsu”ya bahsettiği kitaptan gramer notları yazdırmaya başlar. On yıllar sonra, Izutsu artık Arapça”yı çok iyi öğrenip, Japonya”daki ilk İslâmî ilimler profesörü olarak Suriye sahaflarında gezerken, Carullah”ın kendisine yazdırdığı eski Arapça notlarıyla kitabı karşılaştırınca, tıpatıp aynı olduğunu şaşkınlıkla fark edecektir.”
İşte böyle dostlar! İbrahim Kalın”ın Izutsu”nun İran”daki hayatıyla alâkalı olarak araladığı kapıyı Cemil Aydın biraz daha açıverdi ve bakınız karşımıza kimleri çıkardı. Sağolsunlar, varolsunlar!

Not:

a) Izutsu”nun ilk kitabı Kevser yayınlarından çıktı; b) Ahmed Kanlıdere de “Musa Carullah” üzerine doktora değil, yüksek lisans tezi yaptı. c) Japonca”ya ilk Kur”an çevirisi, tarih sırasıyla Kenichi Sakamoto (1920), Takahashi (1938), Okawa Shumei (1950) ve Toshihiko Izutsu (1957) tarafından yapıldı.

 

PROF. ÖZEMRE’NİN CEVABI

Sevgili oğlum Dücâne Cündîoğlu beyefendi,

Geçen hafta Yeni Şafak’ta yayınlanmış olan bir köşe-yazınızı dostlarım dikkatime takdîm ettiler. Ezcümle:

“… Yakın zamanlarda İzutsu’nun iki eseri daha Türkçe’ye çevrilip yayınlandı: 1) İslâm’da Varlık Düşüncesi, 2) İbn Arabî’nin Fusûs’undaki Anahtar-Kavramlar. İbrahim Kalın’ın çevirdiği ilk kitabın çevirisi tek kelimeyle hârikadır ve muhakkak okunması gerekir.

Diline ve çeviri zaaflarına tahammül edemeyip aslından okumayı tercih ettiğim ikinci esere gelince ne yazık ki bu esere çeviri ödülü verildi.. (Olsun, genç İzutsu okurları çeviri ödülü almış bu kötü çeviriden de istifâde etmeli ve okunabilir bir çeviri ile karşılaşmak hayâlini zihinlerinde yaşatmalıdırlar)” şeklindeki paragrafınız beni bir kaç yönden rencîde etti.

Bunlardan birincisi, başka bir paragrafta çevirisini tenkid ettiğiniz Prof. Dr. Süleyman Ateş’den bahsederken hocanın ismini vermenize rağmen bendenizin ismimi zikretmemek sûretiyle tezyifinizi ağırlaştırmak şeklinde tecellî eden tutumunuzdur. Bendeniz doğduğumda rahmetli babam göbek adımı: “İnşaallah Cenâb-ı Peygamber’in ilmine, hilmine ve ahlâkına mazhar olur” diyerek Ahmed ve rahmetli annem de ismimi: “İnşaallah ilmi de hilmi deahlâkı da yükselir” diye Yüksel koymuşlar. Babam Soyadı Kānûnu çıktığı zaman da: “Cenâb-ı Hakk ailemizi İnşaallah azîz (emre) kılar” diye Özemre soyadını almış.

Bendenizin rahmetli babamın ve annemin bu hâlis niyâzlarını 65 yıllık ömrümde ne vüs’atte yansıtabilmiş olduğumu bizzât takdîr etmem mümkün değildir. Ama kesin olarak bildiğim bir şey varsa o da bu niyâzların hâtırasını her dem zinde tutan şuurlu bir irâdeye sâhip olduğumdur. Ancak, bu niyâzların bendenizde tecellî edip etmediklerini bilmeme bu irâdenin dahi yetmediğini ifâde etmem gerekir. Bu kadar özenle ve hâlis niyetle konulmuş ismi ve bunun gereğini ifâ için geçmiş 65 yıllık şuurlu ve hâdim’ü-l hüdemâ olan bir ömrü keenlemyekûn addedip ismimi zikre dahi değer bulmamakla izhar ettiğiniz tutumun zarif bir tutum olmaması bendenizi rencîde etmiştir. Bunu bilmenizi isterim.

İkincisi, sübjektif beyânınız bir tenkid değil (fakat sizin gibi müstaid ve kābiliyetli bir gence hiç ama hiç yakışmayan) düpedüz bir tezyif ve bir tahkirdir. Ben sizin yerinizde olsam, söz konusu tercüme hakkındaki merâmımı:

“İbrahim Kalın’ın çevirisi hakkındaki övgümü Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre’nin çevirisinden esirgemek zorunda olduğumdan dolayı üzgünüm. Çevirmenin kullandığı dil bugünkü genç İzutsu okuyucularının ellerinde bir sözlük olmaksızın anlayabilecekleri bir dil değildir. (Ben de henüz 37 yaşında bir genç olduğumdan) bu çevirinin dili ve terminolojisi beni hiç sarmadı, hiç tahammül edemedim. Onun için bu kitabı ingilizcesinden okumayı tercih ettim. Saptadığım kimi çeviri yanlışları da beni bu kitabın genç kuşakların anlayacağı dilden ve yanlışsız bir çevirisine girişmeye yönlendirdi. Genç İzutsu okurları benim bu gerçekten de okunabilir çevirime kavuşacakları âna kadar isterlerse Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre’nin çevirisinden de yararlansınlar” şeklinde, daha zarif bir uslûb ile dile getirirdim.

Aslında muhterem eşim de, bendenizin lisânının eskiliğinden ve genç kuşaklarca anlaşılmasının zorluğundan müştekîdir. Fakat işin püf noktası şudur ki İzutsu’nun kitabı herkes için yazılmış bir kitap değildir; bu konuya âşinâ olanlar ve kendilerinde bu konunun zevki teessüs etmiş olanlar için, yâni mahdûd bir zümre için, yazılmıştır. Bu kitabın, bu zevke ve konunun terminolojisine sâhip ve hâkim olmayanlar için yalnızca anlaşılmaz, can sıkıcı ve tahammül edilmez bir muamma gibi görünmesi ve tepkiye mâruz kalmasını ise bendeniz tabiî bulmaktayım. Ayrıca metnin bütün aşikâr ve gizli kalan nüanslarını ehline aktarabilmek için kullanmış olduğum vokabüler yerine bunun hacminin ¼’üne dahi sâhip olmayan bir arı duru Öztürkçe kullansaydım eserin medlûlünü yalnızca kuşa çevirmiş olur, Prof. İzutsu’nun merâmını da bunu anlayabilecek olanlara intikal ettiremezdim.

Herkese şâmil ve herkes tarafından anlaşılacak şekildeki beyânlar ancak Peygamberlerin tebliğleridir. İzutsu’nun kitabı herkesin ve hele bu konudan anlamayanların ve bu konuya bulaştığında da fehâmet, idrâk ve temyiz noksanlığı yüzünden (bu konuyu anlamamasının ötesinde) bir de bu konuyu gıybet ve nifak unsuru yapacak olanların ilgi odağı olacak bir kitap değildir. Bildiğiniz gibi: “İlmi, ehli olmayana vermek domuzların boynuna inciden gerdanlık asmaya benzer” meâlinde de (hadis mi yoksa kelâm-ı kibar mı olduğunu tam bilmediğim) yaygın bir rivâyet vardır. Ayrıca Hucurât Sûresi’nin 12. âyeti de bu konuda ne büyük bir mümeyyiz ve ne hikmetli bir uyarıcıdır!

Türkiye Yazarlar Birliği’nin bendenizin Üsküdar’da Bir Attâr Dükkânı isimli hâtırâtıma 1996 yılında “Hâtırât” veİbn Arabî’nin Fusûs’undaki Anahtar-Kavramlar isimli tercümeme de 1998 yılında “Çeviri” dalında ödül vermiş olması bendenizin de hayretimi mûcib olmuştur. Türkiye’de üniversiter çevrede Teorik Fizik ve Nükleer Mühendislik dallarının sâdık bir hizmetkârı olarak: 1) yapmış olduğum bütün hizmetlere, 2) lisans, lisansüstü ve doktora düzeyleri için yazdığım 12 cild ders kitabına, 3) yaptırttığım 15 doktora tezine, ve 4) rahle-i tedrîsimden geçmiş ikisi müteveffâ 57 si hayatta 59 profesöre rağmen kimseciklerden iki satırlık teşekkür dahi almamış olmama karşılık 2 yılda iki ayrı dalda Türkiye Yazarlar Birliği’nin ödüllerine mazhar olmuş olmam ancak Türkiye’ye has bir paradokstur.

Bundaki tek tesellim ise bu ödülleri veren seçici kurullardan kimseyi tanımamam ve bu ödüller için en ufak bir teşebbüste bulunmamış olmamdır. Gıyâbımda ve bilgim dışında tekevvün etmiş olan bu kararları tasvib etseniz de etmeseniz de, bunların bendenizi memnûn bırakan tek yanı ister istemez teslîm edilmesi gereken bu objektifliği olmuştur.

Ayrıca söz konusu çevirimin ilk baskısı da 11 ayda tükenmiş bulunmaktadır. Böylesine spesifik bir konuda 3000 adet nüshanın bu kadar kısa zaman zarfında böylesine bir îtibar görerek tükenmiş olmasının da hayli ilgi çekici olduğunu kabûl etmeniz ve, işin içine nefsânî tercihlerinizi katmadan, gerçek sebebleri hakkında tefekkür etmeniz gerekir.

Sevgili oğlum,

Rabb’im ömrünüzü tezyîd edip muammer kılsın! Peygamberlik yaşının olgunluğuna sâdece 3 seneniz kalmış. Gençliğinizde çekmiş olduğunuz çileler ise artık çok geride kaldı. Bunların yüzünden nefsinizin artık sizi vara yoğa “agresif” kılmasına müsaade etmeyiniz. İdrâk ediniz ki herkes, babasının ve annesinin idrâk ile koymuş oldukları isimlerinin hakkını vermek husûsunda irâde ve ısrâr sâhibi olan ve size de şefkat, merhamet ve sabır nazarıyla yaklaşan bir Ahmed Yüksel Özemre değildir. Haklı ya da haksız yere rencîde ettiğiniz ve edeceğiniz kimselerin sizin üzerinizde kazanacakları ve Rûz-i Cezâ’da muhakkak karşınıza çıkacak olan kişi hakkının azametinden çekinin; ve artık temkîn ve teennî ehlinden olun! Bendeniz ise bu zerâfet yoksunu beyânınız dolayısıyla tekevvün etmiş olan bütün haklarımı vicdânî huzur ve kanaat-i kâmileyle size helâl ettim.

Size Hakk’ı ve Sabr’ı tavsiye eder; umûrunuzun hayra tebdîlini, fazl-u füyûzâtınızın tezyîdini, yüksek maddî ve mânevî rütbelere nâil olmanızı Cenâb-ı Rabb’ü-l Âlemiyn’den âcizâne ve fakîrâne niyâz ederim.

 

 

İZDİHAM