10 Mart 2016

Dergah Dergisi’nin 290. sayısından seçilen mısralar

ile izdiham

Cihannüma, bahr-el gazel, türkan’ın yanağındaki ben
bütün alacaklarımı sildim sizden, sevinin
sizinle biraz daha genişledi yeryüzü
şiire yer açıldı ve başka güzel şeylere.
Atakan Yavuz
(Dergâh, 290)

 

elleri titreyen kadına ölüm
aynaların sırrından geçerek vardı
boynunda incecik bir ney taksimiydi ayrılık
yağmurun şiir defterini okudu bir vakit:
“ilk Gül’ü âh’sız olanımız attı”

geceyle vedalaş kalbim
mutlu insanları affedene kadarmış
hüznün intikamı.
Fatma Çolak
(Dergâh, 290)

Bütün taşlar biraz ağırdır
İçinden çıkılmaz bir şey vardır
Bir kadından bir erkek
Bir erkekten bir kadın
Adem Yazıcı
(Dergâh, 290)

İlk adı şebboy olan bir çiçek
Düşünün nereye kadar kokabilir
Daha bir sürü şey var böyle
İp incedir, kap kalındır, sap sarı
Susulan her sözcük kopabilir

Ah karasız kalbim dört yol ağzında
Şimdi kendi söyler hem kendi dinler
Almamak lazımmış boş yere nefes
Olmayacaksa hiç cümle tadında
Yanlış yaşamaktan öldü desinler.
Hüseyin Akın
(Dergâh, 290)

Bu keşmekeş zincirde hangi halka hürriyet?
Ey dökülmüş olan kan, bu merde can eylesen
Bükülmez bileklerden uzak olsun akamet
Geçmez mi, şu yirmilik piç ağrısı, söylesen.
Okan Yıldız
(Dergâh, 290)

Sormuyorum artık sormuyorum
Ağlamıyorum kalkıyorum yerden
Yaram kabul bağlıyor.
Esra Köse
(Dergâh, 290)

kirpiklerimi satıp
gözyaşı almışım
kullanmayı bilmiyorum
kim götürecek bizi buradan

bir bağırsana –bir bağır
ses vermezse dağlar anlarız
kaybettiğimiz söyleniyor İbrahim!
Muhammet Durmuş
(Dergâh, 290)

Tuhaf sabahlara uyanıyorum, zil çalıyor
Çocuklar yağmur gibi dökülüyor yoluma
Akasyalar yalan değil, türkü ol seher vakti
Hafif deniz, nemli gözler, yeni bir gül göğsümde

Bu, gece değil, zahmetsiz bir tutulmadır
Ve gürültü içine değip değip kanatan
Ben bir elimde evraklarla yürürken kuruyarak
Çiçekler tutuyorum bir elimde beni hayata tutan
Katılamadım hiçbir harfin açılış törenine
Mustafa Uçurum
(Dergâh, 290) 

Ben ölürken babam başımda olmayacak
Her yerimi nato askerleri sarıyor; hem öldüren hem cesede kırılan
Pavyona şarkılar düşüyor detone bir akşamda
Borsalara monarşi, yüzümüze kargaşa
Mahçupları taşlıyorum şiir yazmaktan dönerken
Denedim
Yanlış kararların insanıyım
Her şeye şaşırdığı için kendini şehit sayan

Gözümün önünde öldürüyorlar beni
Aynı şarkıyı yine ilk kez dinlerken
Ne desem önce ben inanmıyorum
Baba olsaydım diyorum, ölmezdim mesela 1984’te
Tek kalıyorum bütün savaşları kazanmak için
Kibirli gövdeme ateşler açarak
Çünkü gövdem iyi bilir
Bazen birini seversin; ne laiklik kalır ne teokrasi
Bülent Parlak
(Dergâh, 290)

Fatma Şengil Süzer
İZDİHAM