16 Nisan 2018

Bûtimar Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Şeyma Subaşı İle Konuştuk

ile izdiham

Şeyma Subaşı,
1990 doğumlu. İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunu. Türk Dili, Yedi İklim, Hece, Mahalle Mektebi, İtibar, Post Öykü gibi dergilerde göründü ve zaman zaman görünmeye devam ediyor. Söyleşi ve öykü üzerine kafa yoruyor. Söyleşideki çabaları sebebiyle 8. Uluslararası Dergi Fuarı’nda ödüle layık görüldü. Çocuk edebiyatı da ilgisini çeken konular arasında. Şimdilerde Bûtimar dergisini çıkarıyor. En sevdiği kitaplar dönem dönem değişiyor. Bir zamanlar Ya Tahammül Ya Sefer’deki İlhan’dı, kimi zaman aynı eserdeki Murat bey. Şu sıralar Martin Eden’e hayran. Biraz da dışlanan durum öykülerine… Şuan Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimine devam ediyor.

İzdiham: Niçin yazıyorsunuz?
Yazmaya postmodern bir darbenin benim yaşımdaki birini dahi etkilediği günlerde başladım. Yani esaslı bir derdin gösterişli otağında. Bazen gösterişli oluyor dertler, adam gibi. Bazen sığ. Biz bile farketmiyoruz bazen sığlığını. Benimki en başta her şeyi anlama ve anlamlandırma çabasıydı. Özellikle okuyarak neden böyle olduğunu anlamam gerekiyordu.
Filmi biraz şimdiye sarmak lazım. Yazı çizi işlerinde amatörlükten biraz daha uzaklaştığım anlar şunun arayışındaydım: Sıkıntılara merdiven dayayıp yükselmenin bir yoluydu yazmak. Niçin yazıyorum? En baştaki kadar ulvi dertler adına değil. Bir savaşçı gibi değil ama savaşı özetlemek adına. En büyük vasfım bu galiba. Beni en çok ayakta tutan ve rollerime anlam katan vasfım ya da. Ümitli bir hayal kurmak gerekiyorsa eğer bunun adına kurarım hayatımda. Masaya yumruğumu ilk defa vuracaksam bunun adına. Bir heyecan yeşertmek gerekiyorsa, yeşeriyorsa hatta bunun adına.
İnsanın elinden çok şey gelir bu hayatta ve gelmelidir. Bir kul olmak, iyi bir insan, iyi bir arkadaş olmak, iyi bir anne, evlat veya öğrenci olmak, iyi bir aşık olmak.
Roller arasında bölünürken anlıyorum ki benim elimden en çok yazmak geliyor.

İzdiham: Yalnız olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Etrafımda gözümün içine ümitle bakan birçok arkadaşım ve dostum var. Bense genelde yalnız olmadığımın bilgisine sahip olsam da yalnız hissederim. Bazen eskisi gibi evine gittiğimde buzdolabını çekinmeden açtığım bir en yakın arkadaşın artık olmayışından ötürü. Bazen hayatta o en büyük vasfın ne olması gerektiğini düşünürken. Ama aslında bundan daha garip ve büyük bir yalnızlığım da var benim. Hiçbir zaman doğru anlaşılmamak gibi. Ama bazen doğru da anlatamamak gibi. İnsanların benimle iletişimlerini düşününce anlıyorum ki “gerçek”, buluşma yerine hep geç kalır.
Kırmızı güller arasında sarı bir gül olduğumu düşündüm hep, farklı. Kararı bana ait olamaz böyle bir şeyin, aslında insanlar hissettirmişti bunu bana. Bir ara Efendimiz’in sesini işittim rüyamda. “Herkes gibi ol.” diyordu. Düşündürücü gelmişti. Şöyle de bir şey var: Galiba bir şeylerin yeri dolduğunda da bazı duygular değişmiyor. Yani dünyayı verseler, belliki bu iflah olmaz yalnızlık baki olacak bende.

İzdiham: Edebiyat delilik midir?
Çoğu insan aynı şekilde yaşarken ve aynı şeylerle meşgulken kafasını bu işe takmış çoğunluğun çok akıllı olduğu söylenemez. Delilik ile dahilik arasındaki ipte yürümeye çalışmak desek?

İzdiham: Sizi özetleyen en iyi cümle nedir?
“Görür gibi uyur, konuşur gibi susar, güler ağlar gibi.”

İzdiham: Sizi yazmak mı daha çok heyecanlandırıyor; yoksa eserlerinizin okunması mı?
Yazmak ve ortaya kaliteli bir eser koyma idealinin beni daha çok heyecanlandırdığını düşünüyorum. Başarı ve takdir bir nasip meselesi. Yazmak ve bu uğurda çaba sarfetmekse bu olmadan da yapabileceğimiz bir şey. Özellikle yazdığım bir öyküde güzel bir üslup yakaladığımda veya zekice bir cümle kurduğumda çok heyecanlanıyorum.

İzdiham: Yeni bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?
Uzun süredir söyleşiyle meşgulüm. Daha kısa denilebilecek bir zaman diliminden beri de öyküyle. Şu ana kadar bir kitabım yayınlanmadı. Fakat özellikle bu iki türde eser vermeyi isterim. Söyleşilerim kitaplaşabilecek hacimde ama öykülerim biraz daha düzeltilmeye ve arttırılmaya muhtaç görünüyor. Son yıllarda İz Yayıncılık’ın Muhayyel serisi ilgimi çeken bir seri. Mümkün olsa bu seriden bir öykü kitabımın çıkmasını çok isterim.

İzdiham: Derin sularda yüzmek mi; yoksa beş yıldızlı bir otelin havuzu mu?
Derin sularda yüzmek.

İzdiham: Yürümek mi makam aracı mı?
Bisiklete binmek.

İzdiham: Boş zamanınız var mı?
Vaktimi iyi yönetemediğimden ve işlerimi son ana bırakmamdan kaynaklı bir vakit problemi var desem daha doğru olur. Eskilerin deyişiyle “Zamanın çocuğu” olabilmek mümkün olsa keşke.

İzdiham: Size sorulduğunda en nefret ettiğiniz soru hangisidir?
Böyle bir soru gelmedi aklıma ama beni hem rahatsız eden hem de gizliden gizliye sevdiğim bir soru var aklımda: “İyi misin?”

İzdiham: En sık kullandığınız kelime hangisi?
Bu ara bir hikayeme verdiğim başlık: ”Mutlu Ol Portuga” Bir de yine son aylarda Hüseyin Ahmet Çelik’in yeni kitabının çeşitli varyasyonları. Kitabın adı “Sevinebilirsin Suâda İşte Yalnızız.” Ben bazen “Sevinebilir miyiz Suâda?” diyorum kendi kendime. Demek hala “kitapların adıyla başlıyor hayatımız” ve devam ediyor hikayelerimizle.

İzdiham: Kıskandığınız bir yazar var mı?
Kıskandığım bir yazar yok. Özendiğim yazarlar olabiliyor. Çeşitli türlerde eserlerini sevdiğim birçok yazar var. Dergileri, genç isimleri baz alırsak şiirde Hasan Bozdaş desem olur. Öyküde Osman Cihangir desem olur mesela. Aslında gözüme çarpan birçok isim var. Mesela Nihat Hayri hocanın ( Nihat Hayri Azamat ) şiirlerini de çok seviyorum.

İzdiham: Nobel edebiyat ödülü sizin için ne ifade ediyor?
Bu soruyu geçmek mümkün müdür?

İzdiham: Yazdığınız metnin bitmiş olduğunu nasıl anlıyorsunuz?
Aceleci yapım bazen eseri demlememe engel oluyor. Bir an evvel yayınlama isteği oluyor. Son zamanlarda bir şey yazdığımda ilkin çok heyecanlanıp daha iyisini yazamayacağımı düşünüyorum. Ardından daha iyisini yazdığımda diğer yazdığımı unutuveriyorum. Tabii ki metni yazma süresinden sonra ne kadar fazla zaman geçerse, o metne dışarıdan ve objektif bir gözle bakmanın mümkünleştiği söylenebilir. Böylece bir metne son hali vermek daha kolaylaşır.

İzdiham: Okumaktan keyif aldığınız yerli yazarlar var mı?
Muhayyel serisinden çok bahsettim. Bu seri dışında isimler zikredeyim. Son zamanlarda Hasan Ali Toptaş öyküleri, Cemil Kavukçu öyküleri ilgimi çekiyor. Yine son zamanlarda Ayşe Sevim şiirlerini seviyorum. Özellikle Şule ve İz Yayıncılık’tan çıkan öykü kitaplarını beğeniyorum. Dergilerde öykülerini beğendiğim birçok isim de var. Mesela Betül Ok, Emin Gürdamur, Senem Gezeroğlu, Emine Batar gibi isimler gözüme çarpıyor.

İzdiham: Türkiye dışında başka bir ülkede yaşasaydınız bu hangi ülke olurdu?
Eskiden uzak doğululara garip bir merakım vardı. Çocuklukta. Çok sempatik bulurdum onları. Öyle ki uzakdoğulu arkadaşlarım bile vardı. Gezip gördüğüm başka ülkeler oldu. Fakat yine Türkiye olurdu, demek isterim.

İzdiham: Sizi diğer yazarlardan farklı kılan nedir?
Kendimi övmemi gerektiren zor bir soru. Ben yürek, insaniyet ve hassaslık demek isterim. Belki metin bağlamında, üslup bağlamında bir soru ama camiamızda bazı değerlerin unutulduğunu düşünüyorum. Ünlü bir yazar olmaktan hatta her daim kendini öne atmaktan daha önemli bir şeyler olduğunu düşünüyorum hayatta. Hevesle söyleşi yapmaya gittiğim ya da tanışıklık yaşadığım birçok yazar için bazen şöyle düşünürüm. Bu kadar güzel yazmak yanında biraz “ene”leri olmasa yahut duruş sahibi de olsalar diye. Mikrofonu uzatmış olmak, insanlarda farklı bir etkiye sebep oluyor. Sorunun cevabına döneyim. Dergicilik penceresinden bakarsam, titiz ve mükemmeliyetçi bir yapım olduğunu söyleyebilirim. Öykü açısından, teknik anlamda eksiklerim olsa da irticali gelişen bir “yetenek” diyebilirim.

İzdiham: Çay mı portakal suyu mu?
Portakal suyu.

İzdiham: Okurlarınızla aranızda bir gönül bağı var mı?
Geri bildirim dediğimiz şeyden anlaşılan bir şey mevcut bir okurun varlığı. Geri bildirimleri çok seviyorum. Yaptığım işe devam etmemi, benzinimin bitmemesini sağlıyor. Edebiyat vesilesiyle edindiğim dostlukları önemsiyorum. Bu vesileyle kilometrelerce uzaklıktan kurulan bağlar bana anlamlı geliyor. Okurun el kaldırıp “Buradayım.” demesi yazarları kamçılayacak tek güç.

İzdiham: Yazarlık kurslarına inanıyor musunuz?
Çoğu zaman maddi beklentilerle ortaya çıkan şeyler olduğunu düşünüyordum. Hala faydasına çok inandığım söylenemez. Ancak yazarlık kursu bağlamında olsun, daha bireysel şekilde olsun, bir hocanın tedrisatından geçmenin önemine inanıyorum. İhtiyacını da duyuyorum.

İzdiham: En sevdiğiniz Edebiyat Dergisi hangisi?
Madem söylediğiniz üzere bizleri tanımak ve tanıtmak amaç. Sevdiğim çoğu dergi yerine kendi dergimin ismini zikretmiş olayım. Çünkü hangi merkez dergiden ya da diğer dergilerden bahsetsem bir diğerinin hatrı kalacak. Kaliteli bulduğum bir hayli dergi söz konusu.

Bûtimar’ı sevişim de aslında her şeyden önce dergide benim dahi farketmemin zor olduğu bir büyük emeğin yer alması. Ekmeğini taştan çıkarmak diye bir deyim vardır ya. Tam da bunu yaptığımı düşünüyorum. Biraz yara biraz da merhemin kendisiyken bu matbu hayal, yola devam ediyorum.

 

İZDİHAM