6 Kasım 2016

Burak Tuncel, Yıl Dolmadan Yaş Alınan Günlerde Akşam Gezintileri

ile izdiham

Ankara’da yaşamanın iyi yanlarından bir tanesi soğuğun kılcal damarlarınıza kadar sirayet etmesidir. Bir mevsimlik işçi gibi yılın belli dönemlerinde sizi yalnız bırakmayan ayaz, parmak uçlarınızı hissizleştirdiği gibi zihninizin derinlerinde kapattığınızı sandığınız sandıkların da tozunu kaldırır. Biraz önce zihninizi işgal eden Iphoneların yerini bir anda Ümran ve Aylan bebekler almaya başlar. Artık elinizdeki Greyder poşetleri değil; savaşın harap ettiği sokaklarda yalın ayak yaşamak zorunda kalan yetimlerdir ilgi alanınız.

Böylelikle Güvenpark’ın kaldırımlarında yürürken yaşadığınız yalnızlık duygusunu bertaraf ederek sizi hayatın soyut yüzüyle baş başa bırakır. Artık yalnız değilsinizdir. ÖSYM tarafından sırtınıza tutturulmuş kitaplar, ayağınızdaki %20 indirimli botlar ve cebinizdeki akıllı telefonlar sizi bu tahayyülden alıkoyamaz. Uzakların yakın olduğu, insanların her birinin başka bir ülkeyi temsil ettiği bu dakikalarda kendinizi çalan müziğin değiştiğini fark etmeyecek bir halde bulursunuz. Artık bedeniniz Güvenpark’ta olsa da aklınız; yürürken başları dağlara meydan okuyan, karşı kaldırıma geçerken yere tükürerek aslında hayatın basamaklarında bulunduğu yeri işaretleyen, korumasına ve korkutmamasına ihtiyacı olan muhtaçları öfkesi ve cehaletiyle boğmaya kalkan mağrur insanlardadır.

Eğer şiire ilgi duyuyorsanız zihninizde Erdem Beyazıt’ın “Biz bunun için mi geldik?” dizelerini mırıldanmaya başlarsınız. Bu ürkütücü bir durum olabilir ama daha kötüsünü Strazburg Caddesi’nden Sıhhiye’ye doğru ilerlerken hissedersiniz. Hayattaki asıl ürküntü; en büyük idealleri dizi izlerken cips yemek olan insanların malayani davranışlarını değil; Nuh’un Gemisi’ne binmek amacıyla yola çıkan insanların aslında Titanik’e bindiğinin farkında olmamasıdır.

İnsanlara Titanik bileti “kazandıran” teşebbüslerin başında öğle namazının ardından çektikleri yüzde oldukça alçak taşıt/konut kredileri, iftar vakti hazırlıkları için apartmanlarına girerken kapıyı tutan komşularına sanki görevini ifa ediyormuşçasına mağrurlanmaları, ailesine daha imanlı bir hayat sunabilmek için Bakanlık’taki X Bey’in torpiline başvurmaları gibi durumlar gelebilir. Bu anlar din yerine kültürünü, ahlak yerine bilgisini öğrenen nesillerin tembelliğini mazeret olarak kabul etmeyen İslâm’ın; ahir zamanı bahane ederek dünya kızına evlenme teklif eden Müslümanları için söyleyecek sözleri olanların göğüslerinin daraldığı anlardır. Bu üzüntü, helâk olmak üzere olan bir kavmin peygamberinin hüznüne yakın bir üzüntüdür. 22 yaşında adım attığınız Strazburg Caddesi’ndeyken, dakikalar içerisinde 35 – 40 olduğunuzu hissedersiniz.

Sadece daha iyi ölebilmek için çabalarken, çevresindeki acıları duymayı unutan insanoğlunun dramını rahmetli Abdürrahim Karakoç şu dizeleriyle özetler:

“Nerde kan akıtıp kavga verenler,
Nerde şimdi sefasını sürenler
Ne götürdü kucağına girenler
Bir yırtık çizmeye değmez bu dünya..”
Ne mutlu mağara duvarındaki ışığın yansımasıyla yetinmeyip kaynağına ulaşmaya çalışanlara!

 

Burak Tuncel

İZDİHAM