23 Eylül 2017

Bünyamin K. ile Röportaj Yaptık

ile izdiham

Bünyamin K. kimdir, kendinizi nasıl tanımlarsınız?

71 yılında Maraş’ın Acemli Mahallesi’nde doğdum. Üniversiteyi Bursa’da okudum. Maraş Güzel Sanatlar Lisesi’nde resim öğretmenliği yapıyorum. Çeşitli şehirlerde 16 kişisel resim sergisi açtım. Karma sergilere katıldım. Çoğunlukla suluboya çalışıyorum. Yayınlanmış 5 şiir kitabım var. İlki 1992 yılında “Yanımdaki” ismiyle yayınlanmıştı. Yıllar yılı acemi bir balık avcısıyım. Hem acemi bir baba, öğretmen, ahbap, insan.

 

Şiiri seven bir babanın oğlu olarak şiirle ilk tanışmanız hangi şair vasıtası ile oldu?

Türkülerle ve yerel ozanlarla şiire giriş yaptım. Bunda babamın etkisi var. Babam bozlak söylerdi, eğin türküleri söylerdi. Kendi şiirlerini bu havalara uydurup söylerdi. İlk okuduğum şairler ortaokul yıllarımda Karakoç kardeşlerdi sanırım. Abdurrahim Karakoç’un Hasan’a Mektuplar’ı, Bahaeddin Karakoç’un İlkyazda adlı şiir kitapları. M. Akif Ersoy, Faruk Nafiz, Cahit Sıtkı, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Osman Sarı şiirlerini de ortaokul yıllarımda okuyordum. Mehmet Akif’in bir çok şiirini ezberlemiştim. İlk şiirimi de bu sıralar yazdım. Lise yıllarımda birçok şairi tanıdım. 20 yaşımda İsmet Özel’in Erbain’ini ilk kez okudum ve iki yıl sürdü, araya başka şairler katmadan… Sonra Mevlana şiirleri’nin sadeleştirmeleri çok etkili oldu benim için. Rimbaud şiirleri okurken de araya başka şairler katmadım. Onu da uzun uzun okudum.

 

Küçük yaşlardan itibaren şiirle uğraşmış biri olarak sizce şiir, insan ömrünün en çok hangi dönemine yakışır?

20’li yaşlardan en fazla 40’a kadar. Futbol gibi. Ama kırkından sonra top sektirebiliriz.

 

Şiiri var eden güç nedir? Dünyada ya da insanda mı saklıdır?

Her ikisinin arasında, yani dünya ile benliğinin arasında duran insandan yayılmaktadır şiir. Benliği ile öbür dünyaların ve bu dünyanın arasında hesaplara kalan insan, şiiri şekilden şekle, hâlden hâle sokup ortaya çıkarır. Çıkış yeri şeklen dünyadır, hissen kendisi, ses olarak da bedeni ve bütün sema.

 

Şiirlerinizde ehemmiyetli bir yere sahip olan şehirler, yollar ve insanlara bakış açınız nedir? Yol ile şiirin bağlantısını nasıl yorumlarsınız?

Yazdığım şiirlerin neredeyse yarısına yollarda başladım. Garlarda ve otobüslerde, trenlerde. Bazı şehirlerin şiirimde geniş yeri var. Bursa, Sivas, İstanbul, biraz Ankara, Maraş. Başka şehirler de var. Yola çıkmak, bir şehre varmak, yeni çehreler görmek. O kişilerin şehirleri ve yolları yaşayışını görmek.

Yollar, kişinin içinde ürperti, güvensizlik, merak gibi duygular uyandırır. Ayrıca yenilenmek hissi de verir. Kronometreyi sıfırlamış gibi olursun. Yeni bir harekete başlamış olursun. Kendine çeki düzen verirsin. Yeni yüzler yeni mekanlar da öyle duygular yaşatır. Dolayısıyla şiir bu hâllerde belirmeye başlarsa iyi olur.

 

“Birlikte büyümek istediğiniz şu an hayatta olmayan biri var mı?” sorusuna Cahit Zarifoğlu cevabını vermişsiniz. Cahit Zarifoğlu’nun hayatınızdaki yeri nedir?

Kitapları sesli okuyan ve kitaplar hakkında çokça konuşan bir aileydik. Cahit Zarifoğlu’nu genç yaşta okurken, bütün kardeşlerimle birlikte okuduk. Şiirlerini, öykülerini ve diğer kitaplarını. Babam da az çok anlatırdı. Zarifoğlu ile akrabalığı ve tanışıklığı vardı. Bu da bizim için etkili olmuştur.

 

Şairliğinizi, yazma tutkunuzu tetikleyen şey nedir? Yazmak sizin için kendini ifadenin bir yolu mu olmuştur ya da “Yazmasam delirecektim.” diyecek kadar tutku mu? Ya da bunların dışında herhangi bir şey?

Başlangıçta platonik aşk vardı, yani yirmili yaşlarda. Öncesinde de yazıyordum ama bu yaşlarda şiir artık benim kapalı sandıklarımı açıp açıp düzenlemem gibi bir şeydi. Aşkın platonik olması şiire koşa koşa girişim demekti. Sonraları her yazdığım şiiri ve bütün yazdıklarımı her daim yanımda taşıdım. Yıllarca…

Yazarak portremi çiziyor gibiydim. Yine yazarak resimler yapıyor gibiydim. Sözü kendi sözlerim yapmaya çalışıyordum. Bu tür durumlar etkiliydi benim için. Yazmazsam ölmezdim ama sıkıntılar yaşardım. Yazmasam daha çok, daha özverili ve daha büyük resimler yapardım.

 

Sosyal medyada aktif şekilde yer alan biri olarak, internetin edebiyata etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Can sıkıcı yan tesirlerinin yanı sıra internet edebiyat için, özellikle de ürünleri yaymak, haberdar etmek için pek faydalı. İnternetten önce de dergi çıkarıyorduk, internetten sonra da çıkarıyoruz. Okuyucuya ulaşma oranımız üçe katladı. Bunu her yayıncı söyleyebilir. iletişim hızının zararı yok, faydası var.

 

Edebiyat dergiciliğine gönül vermiş biri olarak gelecek neslin edebiyat ile ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin şiir geleceği sizce ne vaat ediyor?

Bu hususta iyimserim. Bizim yirmili yaşlarımızda ürettiklerimizle şimdiki yirmili yaşları karşılaştırıyorum, daha etkili. Genel olarak etkili fakat derinlikler aynı olmayabilir. Bununla birlikte yeni nesil daha kalabalık. Bence böyle. İlgilenen çok genç var. Sonrasında da sürer diye düşünüyorum. Bizim okurumuz çoğunlukla genç kitle. Geçmişte dergimizle elli genç ilgilenirken bugün yüz elli genç ilgileniyor.

 

Size göre yaşayan en iyi şair kimdir?

İki taneler. Yaşlandılar. İkisi de şiirini yıllar önce yazıp tamamladı. İsim söylemeye gerek bile yok. Bunların yanı sıra yaklaşık beş tane orta yaş şairim var.

 

Şiirlerinizde burnumuzda buram buram tüten bir Anadolu kokusu karşımıza çıkıyor bununla birlikte kent yaşamından ve yalnızlığından izler de mevcut. Şiirde öteden beri var olan büyük şehirler ve Anadolu meselesi artık kapanmış mıdır?

Kapanmıştır büyük ölçüde. Ancak lirizmin dibine vuranlar sürdürüyor olabilir. Benim için de iyi ve kötü yönleriyle o Anadolu vardı. Bu sürüyor kısmen. Örneğin bir İçanadolu kentini izlemek bana iyi gelir fakat o şehrin caddelerinde insanların can sıkıcı hallerini görmezden gelemem. Çünkü çok rahatsızlık verici bir şey. Bu hususta batıya (Ege-Marmara) gittikçe ferahladığımı hissediyorum.

 

Şiirlerinizi kendiniz için mi yazarsınız ya da özel olarak bir anlaşılma çabanız var mı? Mesela; “dün biriktiren” adlı kitabınızda şiirlerinizde yoğun olarak yerel sözcük kullanımı bizi karşılıyor, fakat bunun için lügatçe hazırlamanız anlaşılma gayesinden midir?

Anlaşılma derdi resimlerimde de şiirlerimde de karşıma çıkıyor. Kaleme aldığın şey başkasına okutmak istediğin şey değil midir? Başkasına okutma isteğin de onun anlamasını istemek değil midir?

Bu beni biraz kalıplarda tutuyor olsa da yapıyorum bunu. Kendim için yaptığım resimlerim vardır, sergilemiyorum. Tamamen kendim için yazdığım bir şiir ise yok.belli bir okuma ve kavrama düzeyinde olan kişiler benim yazdıklarımı dikkate almalı diyorum. Bu garipsense de benim için hep böyle oldu.

 

Şiirlerinizde dikkatimi celbeden “müntehir” kavramından hareketle intihara bakış açınız nedir? “Her hayat bekler mi kurtarılmayı?”

Geçmiş zaman soğuk bir yer vardı, o kelimenin ürpertici gölleri, tepeleri vardı. Ama intihar genelde insanın bilinç dışı yaptığı şeydir. İstem dışı.

 

Bir çocukluk anınızda arkadaşlarınızın resimlerinize çok ilgi gösterdiğini fakat ilkokul öğretmeninizin bunun için sizi hiç takdir etmediğini ve bunun sizin için bir yara olarak kaldığını söylemişsiniz. Peki siz resim yeteneğinizi nasıl keşfettiniz?

Öğretmenin, bunu kasıtlı yaptığını sanmıyorum. Ruhen çok sıkıntılı biriydi ve sıcakkanlı değildi. Bazen gelip izlerdi ve bunu ilgilendiğini fark ettirmek için yapardı. Beş yıl böyle geçti. Hiç kimsenin resmini panoya asmayan, döne döne ders anlatan, biz yazarken camdan dışarıyı, en uzağı izleyen, beş yıl boyunca hep ağlayan ve sonraki beş yılda da bunu yapan bir öğretmendi. Ne sevdiğini bilirdik ne yerdiğini.

Ortaokulda da, aynı zamanda abimin öğretmeni olan resim öğretmenimiz (abim iyi resim yapardı) resimleri abime yaptırıp yaptırmadığımı sorardı. Bir saatlik resim dersinde ya anlamazdı ya da başka bir şey. Lisede iyi portreler çizerek, yarışmalardan iyi sonuçlar alarak yeteneği garantilemiş oldum.

 

Kazmayı Beri Uzat Ferhat, Önden Yırtılan Gömlek gibi gelenekten esintileri taşıyan şiirleriniz mevcut bu bağlamda gelenek ve şiir ilişkisini nasıl değerlendirirsiniz? Modern şiirin kırılma noktası nedir? Siz bu ilişkinin neresindesiniz?

Gelenekle ilgili temalar şiirlerimde yer alıyor. Gelenek şiirin önemli bir oluşum kaynağıdır benim için.

 

Bize bir film, bir kitap ve bir şarkı önerin dersek?

Tek film söylemek zor. Sanatsal filmlere ilgim var. Nuri Bilge Ceylan’ın Kasaba ve Uzak filmi. Çingeneler Zamanı, bir de Sonsuzluk Ve Bir Gün.

Kitap: Çavdar Tarlasında Çocuklar

Müzik için Eleni Karaindrou ve Zamfir diyebilirim.

 

Kulaklarımızı kuyuya yönelten ve sizin de içerisinde bulunduğunuz “Kuyudaki Koro” dergisi hakkında ne söylemek istersiniz?

Kuyudaki Koro’yu Maraş’taki ve dışardaki Maraşlı arkadaşların bir arada olduğu dergi olsun diye çıkarmaya niyet etmiştik. Ancak böyle olmadı; bunu kısmen yapabildik. Maraş’ın geniş bir edebiyat ortamı var fakat ciddi bir yayın organı yoktu. Çok genç arkadaşlarımız var, onlara şiirleri hususunda güveniyoruz. Bilindik isimlere az yer veriyoruz. Yazanların çoğunluğu genç ve yeni isimler. Görsel olarak da zengin bir görüntü var, bunu önemsiyoruz. Güzel olan ise beklediğimizden daha iyi bir ilgi var. 30 ilde belirli noktalarda satışımız var.

 

Bir şair ve ressam olarak size göre sanat, günümüz Türkiye’sinde ne durumdadır?

Sanatta geri gidiş eğilimi var, geri duruş da diyeyim. Bundan rahatsızlık duymamak mümkün değil. Bunun mücadelesini veren ressamlar birliği gibi bazı ekipler ise iyi ki var. Geri gidiş rahatsızlık uyandırıyor, geri duruş da. Ancak, geri gidiş, hepten kötü müdür? Tabii ki değil. Bu geri gidişten kastım, belirgin şekilde geleneksel sanatlara yönelmek, yöneltilmek. Sadece geleneksel sanatları tek başına öne sürmek. Sanat her boyutuyla ve her fikir görüşüyle desteklenmelidir. Ya da en azından engellenmemelidir.

 

 

 

Büşra Avşar İzdiham adına yaptı.
İzdiham