6 Şubat 2018

Bir Şiir Olsaydınız Hangisi Olmak İsterdiniz?

ile izdiham

Bazen kendimizi bir romanın tam odağında hissettiğimiz olur. Okuduğumuz bir kitapta kendimizden izler bulduğumuz gibi “hayatımı yazsam roman olur” sözüyle de kendi hayatımızı roman gibi gördüğümüz vakidir. Bu düşüncenin dillere pelesenk olması bizi farklı bir mecraya sürükledi. Madem insan eşref-i mahlukattır ve madem şiir eşref-i san’âttır hadd-i zatında şiir de mahlukat olduğuna göre o zaman her insan bir şiirdir. Kapitalist dünyada erdemlerin ve şiirin her geçen gün kan kaybettiği iddiaları ortalıkta dönedursun biz tuttuk insanları aslına yani şiir olmaya çağırdık ve onlara sorduk:

Şayet bir şiir olsaydınız hangi şiir olmak isterdiniz?

Okan Yıldız: Şairinin nihayete erdiremediği,içinde ukte ve özünde yarım kalmış, bu sebeple de hiç okunamamış şiirlerden herhangi biri olmayı isterdim.

Vural Kaya: Hiç yazılmamış ve bir gün mutlaka yazılması beklenen bir şiir olmak isterdim.

Abdullah Harmancı: Ahmet Hamdi Tanpınar, Herşey Yerli Yerinde

Hüseyin Akın: Ben bir şiir olsaydım şayet Edip Cansever’in “Mendilimde Kan Sesleri” şiiri olmak isterdim. Neden mi? Hemen söyleyeyim: İnanın bilmiyorum!

Abdullah Kasay: Çok sevdiğim bir kelime vardır: Buğu. Yağmurlu bir günde camı kuşatan, cama kuşanan hava… Manzarayı kapattığından dolayı bir bez alıp çarçabuk silmek isteriz. Fakat bir yazı ya da resim çiziktirmek istediğimiz zaman, parmaklarımız dışında başka bir şeye izin vermez. Tenimizin ısısıdır buğunun boya kalemleri.
Bir kalbe ip uzatmak, bir kalp için kehanet kurmak, karahindiba çiçeğinin rüzgâra dayanması kadar güçtür. Bu durumu buğunun camda tünemesine benzetiyorum. Kalplerimizi de buğuya. Kemal Sayar Ruknettin’in kalbi için kehanet kurarken neyi düşündü bilmiyorum. Fakat kapanan manzarayı umursamadığından eminim. Kalbin parmaklarıyla yazılan bir şiirin kendisi bir manzara olmazdı yoksa.

Bu şiirde cevabının değil sorunun kendisinin önemli olduğu bir mısra var: “Bir güle boyun eğdiren nedir?” Birbirimizle temasımızda “hangi hal üzre” olduğumuzun bir önemi yok. Nasıl göründüğümüzü önceliyoruz hep. Fakat her gün bir buğu bırakıyoruz birbirimizin üzerinde, kalplerinde. Kimimizin elinde bir bez var, kimimizin camı çerçevesi yerlerde. Bu şiiri “ben” kılan nedir sorusunun cevabını pek kendime veremem esasen. Ya da tek bir cevabı yok. Fakat son mısraları, elimde rüzgâra karşı savunduğum bir karahandiba çiçeği gibi tutmaya devam edeceğim aklımda: deki bulunur elbet /
iyi bir hal üzre kaybolan kişi. Ruknettin’in Kalbi İçin Kehanetler, Kemal Sayar

Zafer Karakuş: Evet,her şiir senin, benim,kısacası hepimizin bir halinin kelimelere şairin dünyasından sızdırdıklarıdır. Benim şu anımın ve her zaman bir tarafımın izahı olan Edip Cansever’in “Masa da Masaymış ha!” diye hatırladığım,Yerçekimi Karanfil’den bir şiir geldi aklıma.

Evliya Çelik: Yağmur, Nurullah Genç; Sakarya, Necip Fazıl Kısakürek; Kar, Cevdet Karal. Yani suyun her hali… Yani suyun her halinin toprağa inip karışması.

Mehmet Aycı: Su Kasidesi

Ercan Yıldırım: “Mataramda Tuzlu Su” ve “Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak” şiirleri olmak isterdim.

Kadir Korkut: Ben bir şiir olsaydım Orhan Veli’nin çevirdiği Arthur Rimbaud’nun “Duyumsama” şiiri olmak isterdim.
“Ekinler dünyada kaybolunacak tek yer.”

Alaattin Karaca:Tüm varlıklar Tanrı’nın şiiridir zaten. Tüm evren bir şiir. Ama evrende iyi ve kötü de var. Bu bağlamda iyi şiir ve kötü şiir de var.Her insan iyi, güzel şiir olmak ister. Ama her insanın güzellik ve iyi tanımı farklı.Ben asi şiir bağlamında Ece Ayhan’ın şiiri olmak isterdim. Hikmetli şiir örneğinde Yunus’un şiiri olmak. Humour ve trajedinin örneği olarak Cemal Süreya’nın şiiri olmak. Fikir şiiri olarak Mehmet Akif’in şiiri olmak.Aşkın şiirinde Sezai Karakoç’un şiiri olmak, aşkın ve ıztırabın. Sevginin ve evin ve tek ü tenhalığın örneği olarak Behçet Necatigil’in şiiri olmak.Ben kapalı, ancak şiir ehlince çözülebilen, şifreli ve derin bir şiir olmak isterdim bir de. Herkesin anlamadığı, tersten yazılan “Ah minel aşk” gibi mesela.

Işık Yanar: Necip Fazıl’ın “Takvimdeki Deniz” şiiri olmak isterdim.

Ahmet Örs: Evet, İsyan!

İbrahim Demirci: Şeyh Galib’in terci-i bendi vardı, “Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen / Merdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen” beytinin tekrar edildiği yahut Yunus’tan “Hak bir gönül verdi bana.”

Ali Haydar Haksal: Büyük şiir ırmağında kendimi yuyarken bir avuç su ile yetinmemi öneriyorsunuz. Bunu yapamam. Lütfen beni bundan mahrum etmeye yeltenmeyin. Bırakın da büyük şiir ırmağımızda ruhumuzu arındıralım, haz alalım. Hangisinden daha çok haz alıyoruz, hangisi ruhumuzun coşkunluğudur? Bunlar o kadar çok ki.

Ebuzer Şamil: Erdem Bayazıt, Bulmak

Derviş Pınarbaşı:

”bir gün o da gözlerindeki bu ışıltıyı fark edeve elini kalbine değdirdiğinde içinde deveran eden;
o yoksulun aşkını tanımlar,
o şarklıyı keşfederse, yazacağı ilk şiire adını verecek:
sonsuza dek, sophie…” (Kemal Sayar, Sonsuza dek Sophie).

Aysun Çelik: Yazılmamış bir şiir.

Abdulkadir Yaylacık: Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair, Erdem Bayazıt

Merve Şenoğlu: Havva’yı anlatan bir şiir olmak isterdim. İlk kadın, ilk aşk, ilk ihanet onun içindi.

Ali Oktay Özbayrak: Yaşamanın zorlaştığı zamanlarda nefes alıyoruz. Dünyanın her tarafı kan ağlıyor. Ya biz? Geride kalanlar. Ölümün gerisinde her zaman bir yaşamak kalıyor. Yaşam mücadelesi devam ediyor, yaşamak yaşatmayı da beraberinde getiriyor. Ve inanç. İnanıyoruz bir gün dünyanın güzel olacağına, inanmak istiyoruz. Her gün gözlerimizin önündeki onca kötülüğe rağmen bir gün her şeyin güzel olacağına inanmak istiyoruz.
Zeytin dalları uzanacak bir gün dört yana, inanıyoruz. zeytin bir yaşam ağacına dönüşecek o vakit. beyaz önlüklü doktorlar, tüm çaresizliklerine merhem olacak insanların beraber yaşamayı öğrendiğimiz o vakit.
Bu yüzden Nazım Hikmet, Yaşamaya Dair

Yağız Yalçınkaya: Şayet bir şiir olsaydım Su Kasidesi namıyla meşhur “Kasîde Der Na’t-ı Hazret-i Nebevî” olmak isterdim.

Mehmet Narlı: Daima “çatı” şiiriyim. Ara nağmelerde “Gazze Risalesi” olarak ses vermek isterim.

Şenol Korkut: Yahya Kemal Beyatlı, Akıncılar

Mustafa Aydoğan: Bir çocuğun kalbi olmak yeterdi bana. Dünyaya o sadelikten bakar halde bulunmak isterdim. Zaman zaman deniyorum bunu. Karışmadan ve karıştırmadan. Kelimeleri silinmiş bir kitabın sayfalarını çevirdiğimi hissediyorum. Son sayfa yok, ilk sayfa da yok. Çeviriyorum işte. Buradan bir şiir çıkar mı? Eğer bir şiirle karşılaşacaksam, bu kelimesizlik içinde karşılaşmak isterim.
Yanmakta olan bir şey var ve ben onun kokusunu alıyorum. Yanış bitince küllerin arasından yeni bir doğuşun yankısı yükselecek. Varoluş, bir tür şiir egzersizidir. Olacak olan olur ve oradan bir şiir doğar.

Ahmet Edip Başaran: Karayılan, Sezai Karakoç

Aykut Ertuğrul: Cevap veremedim.

Hazırlayan: Abdulhalik Aker, 2015, izdiham.com için hazırlandı.
İZDİHAM