7 Mart 2016

Bilal Taş, İntizar Mektubu

ile izdihamdergi

Uzun zamanlı ayrılıkların sevgi dolu sözcüklerle bitmediği bir dünyadan,merhaba dostum, ben Azorka.

Yazmayışlarının Genç Werther gibi mutlu olduğuna dalalet etmediğini bende en az senin kadar biliyorum,ne tuhaf. Ne tuhaf bir çağın derdine sahip çıkmak.

Nasılsın? Buralarda henüz bana uygun yağmurlar yok. Ve bir çay ocağımda. Artık kendime çay demliyorum anlayacağın. Çünkü bu sırtımı dünyaya dönmemi daha bir kolaylaştırıyor, açık içiyorum. İtiraf etmeliyim, bazen bir tepsi hazırlıyor, iki bardak koyuyorum ortaya. Sanırım bazı şeylere alışabiliyormuşum.

Ben iyiyim. Bir yerlerde bir yandan koşarak kaçıp, bir yandan da alnımdaki terlere katarken gözyaşlarımı, meğer diyorum ne kadar zormuş acelesi olmak. Belki de ağır adımlarımızdı bizi alıkoyan. Belki de, zaten koşamıyor oluşumuzdu onca dolu kül tablasından sonra.

Bugün ne yaptın? Ufak bir pencereden sokağı izledim ben. Aileler gördüm, ölgün babalar, nişanlılar, sokağın başında boncuk boncuk ağlayarak ilerleyen bir kadın sonra. Başı önde, kapşonunu gözlerinin altına değin indirmiş ve mağrur yürüyüp, güneşle birlikte kayboldu. Bu sırada taş taştı.

Sahi Safa nasıl? Henüz bir arkadaşlık kuramadım ben. Konuştuklarım var, ancak, cevap veremiyorlar. Yine dudaklarının iki yana açıldığını hissediyorum.

Hala vapura biniyor musun? Bugün biriyle tanıştım. Henüz ismini bilmiyorum. Aslında tam olarak tanışmadık bile. Yani bunu karşında susarak daha iyi anlatabilirdim desem, anlar mısın?

Kedi nasıl? Vedalarla dolu bir yaşantının bilmem hangi deminde, açık bir çaya limon atıp, sırtımı soğuk pervazlara dayayarak, sağımdaki bardak ve solumdaki Adıyaman tütünüyle, kendimi kimsesiz çocukların rengarenk hayaline katıyorum. Yaşamanın daha renklisini biliyor musun?

Hala hamiline mektuplar yazıyor musun? Beni bilirsin, ki hala nasıl sona gelinir bilmiyorum. Biraz para biriktireceğim sanırım. Kelepir de bir tekne falan ayarlarım belki. Belki dayanamaz ve bir mektup daha yazarım sana. Galiba bu kez biraz daha kararlıyım. Galiba bu kez sözünü dinleyeceğim. İki kişilik yolculuk olmuyor gerçekten.

Gülümsüyor musun? Gece Muhammed Ali gibi gardımı düşürmemi bekliyor. Bu gece de yaktığımız tütünler için ağaçlara üzülmemizi diliyorum.

Hala uyumuyor musun? Birilerine seni anlatmam icap etti geçenlerde. “-yani şimdi, o, biraz farklı. Aslında değil. Yani ikimizde yaşamayı bilmiyoruz çünkü nerede yaşadığımızı biliyoruz, ama, farklı işte. O, çok sigara içer, ama yazamaz. Yani bana yazdıklarını bir görsen, her kelimesi bağımsız cümle cumhuriyeti.” gibi şeyler söyledim, kırılmadın değil mi? Dostum, seni anlatacak bir şey bulamıyorum.

Kibrit kullanıyor musun hala? Mutfaktaydım ve olanca beceriksizliğimle bir şeyler hazırlamaya çalışıyordum. Bir yandan yazdıklarını karşımdaki dolaba sıkıştırıp okuyor, diğer yandan nitel kıvamlara ulaştırmaya çalıştığım hamurla uğraşıyordum. Yağı tavaya biraz fazlaca döküp, mektubunun son cümlesi ile kibriti ateşlediğimde fark ettim, tüpün bittiğini. Oysa ortam çok romantikti.

Sen şimdi şiirde okuyorsundur, ha? Verdiğin kitap bitti. O malum boşluğu dolduracak şeyler arıyorum. Sahaflara da gitmiyorum, artık, evden de çıkmıyorum. Telefona da bakmıyorum artık, nasılsa aramazsın. Hoş nasıl arayacaktın ki? Biliyor musun, bu yakınlığın bu uzaklıkta biteceğini biliyordun. Bende öyle.

Dostum, yanında olmadığımda bile sol göğsünde ben varmışımcasına yakın olmanın uzaklığını ikimizde biliyorduk. Üzülmemin canını yakacağını biliyorum. Lakin yine de, tüm benliğimle dünyandan geçiyorum. Biliyorum bir gün aynı kitabı farklı zamanlarda okuyup, farklı camekanlardan birbirimizi düşleyeceğimizi. Ki ben, gökkuşağındaki siyahi özleyerek, şiiri bırakıyorum.

Buraya ne yazmalıyım bilmiyorum. Kendini bir bankta bırak ve git. O.

Azorka

Bilal Taş
İZDİHAM