18 Ocak 2017

Bekir Türker, Modern Bir Aşk Hikayesi: Failman İle Mecdud

ile izdiham

Neneme,

2008’de abim beraber girdiğimiz bir kavgada bıçaklanarak öldü. Abimle ilk defa o kavgaya girerken samimi olmuştuk. Yeni bulduğu insanı kaybetmenin hayal kırıklığını yaşadım aileden birinin ölümünden çok. Bu klasik bir yakın kaybından daha karmaşık bir his.

Abim İngiliz Edebiyatı okuyordu ben de lisenin hazırlık senesindeydim. Beraber İngilizce çalışıyorduk ama abim dünyanın en müstakil adamıydı. Sizinle konuşmazdı bile. Bana söylediğini hatırladığım ilk şey: “Sus”tu. İşte o zamanlardaki İngilizce ve çocukluk hevesimle abimin ölümünden sonra kendime bir isim bulmuştum. Uzun yıllar yaftam olacak lanet isim: The Failman.

Cenaze işleri bittikten sonra ani bir kararla yatılı bir okula nakil oldum. Bu kararı ben vermiştim. Zor bir zamanda aileyi terk etmek olarak algılayabilirsiniz bu kararı. Algılayın lütfen ve beni yargılayın. Belki iletişime geçeriz böylelikle. Aslında annem ve babamın tak diye bana izin vermesi beni şaşırtmadı değil ama bu ayrı bir konu. O zamanlar sürprizleri sorgulama gücümüz yoktu.

Kimseyle tanıdık olmadığım bir yere gitmem gerekiyordu. Ben Plüton’dum. Öyle olmalıydım. Kendimi yitirilmiş hissediyordum ama daha önce kim sahiplenmişti diye soracak olsanız verebileceğim bir cevap yok. İnsanların bu kadar işi var onları anlıyorum. Yine de birbirleriyle ilgilenmek için görevli insanlar olmalıydı. Devletler tarafından maaş verilmeliydi onlara. Belki işime yarardı. Böyle bir işte çalışmayı ister miydim bilmiyorum. Bir şekilde bana yapılanın aynısını insanlara yapmak zorundayım çünkü.

Yapmak zorundaydım. Ve işe bir güneş gözlüğüyle başladım. Gece gündüz demeden gözlükleri taktım. Kimsenin umurumda olmadığını; onlarla arama siyah ve beni avantajlı kılan bir ince set çektiğimi göstermek istiyordum. Kimsenin umurunda olmadı. Güneş gözlüğü takan o kadar çok insan vardı ki.

Yine de yılmadım. Sokağa çıkmamayı düşündüm çıksam da gözlerimi sımsıkı kapatarak yürümeyi düşündüm. Bu tür fikirlerden vazgeçtim. Çünkü okula gitmem gerektiğini hatırladım devamsızlığım yirmi güne yaklaştığında.
Sigara içmeye de o zaman başladım. Lisede hazırlık senesinde yurtta sigara içmek büyük işti. İnsanlara yaşıma göre tehlikeli olduğumu ama bundan endişelenmediğimi göstermeliydim. Umurumda değildi. Ben zaten kaybetmiştim. Buraya kendimi atmıştım neresi olduğunu aldırmadan. Bu halim de kısa sürdü kahretsin.

Klasik, çünkü aşık oldum. Esmerdi. Dersleri iyi değildi. Benim gibi biriydi. Gülünce gözleri kaybolurdu. Bu yönden benim gibi değildi. Ben pek gülmem. Ama sessizdi. Sessizlik bana yeterdi. Bizim aramızdaki sihirli bağ olacaktı. Telepatik iletişim kuracaktık. Birbirimize zihnimiz yorulana kadar “Seni seviyorum.” diyecektik.

Ama tüm bunların olması için gerçekten konuşmamız gerekiyordu. Hiç arkadaşım olmadığını tahmin etmiş olmalısınız. Bu işi kendim halletmeliydim. Sırasına öğle arası bir not bıraktım:

“Seninle uzun bir konuşma yapmam lazım. Çıkışta arkaya gel lütfen.
F.”

Ulan kızı kavgaya çağırıyorum sanki! Çıkışta arkaya gel kelime grubunun anlamı aklıma bile gelmemişti yazarken. Öğleden sonraki derslerde zaman zaman bakıştık. Tabi ki duruma anlam verememiş saçma bakışlardı ama o kadar güzeldi ki yazdığım notla gurur duydum sonradan. Ders bittiğinde yanıma geldi biraz yürüdük. Ses tonumu nasıl ayarlamam gerektiğini düşünürken beş dakika kadar geçti.

“Zamanım yok.” dedi.

“Haklısın zaman yok. 15 yaşına geldik. Daha yaşasak 50-60 yıl. O yüzden bundan sonraki zamanımızı beraber geçirelim diyorum. Bir de Mecdud ne demek?”

“Saçmalama. Hem asıl F. ne demek?”

“Bunu sana konuşmanın gidişatına göre açıklarım.”

“Konuşacağın konu bu saçma şeyse bu meselelerle ilgilenmiyorum.”

F. Failman’in kısaltılmış hali. Benim kod adım.”

“Nesin sen süper kahraman mı?”

“Hiç İngilizcen yok değil mi? Neyse öğretirim ama adının anlamını söyle.”

“Mecdud Arapça bir kelime. Farklı anlamları var ama şanslı gibi bir şey.”

O an oradan gitmeye karar verdim. Bu işin asla olamayacağını, bu maça da 1-0 yenik başladığımı ona söylememin ne faydası olurdu? Bizim kaderimiz başından böyle çizilmişti. Ayrı kâğıtlara. Zaten bunları dinlemek istemiyordu ki. Ama ben gidip arabesk dinlemek istiyordum.

Yolun karşısına geçtim ve güneş gözlüklerimi taktım.

Bekir Türker, İzdiham 10. sayı

İZDİHAM