1 Mart 2016

Ali Lidar Röportajı

ile izdiham

İnsanlar yerine yalnızlığı tercih ettiğini “Kendimi dahi anlamına gelen -de gibi hissediyorum. Diğerleriyle bitişik durduğum zaman huzursuzlanıyor, sırıtıyor, eğreti gibi oluyorum. Benim ayrı yazılmam lazım kimselerin yanına yakışmıyorum.” sözleriyle tescilleyen Ali Lidar’ın evine hacze giden memurların alabilecekleri tek şey okuduğu kitaplar.İnsana dair olağan ve üstü tespitler sahibi. Kendiniz ve karekökünüzden bir şeyler bulma garantili yazıların dökebilicisi.

Rıfat Eroğlu: Ali Lidar kimdir?

Ali Lidar: En zor soruyu en baştan sormuşsun. Bilmiyorum. Kendimi tanıdığımı düşünmüyorum aslına bakarsan. Anlamadığımdan da adım gibi eminim. Laf olsun diye söylemiyorum. Harbiden de belki de kendimi bildim bileli en çok çaba gösterdiğim şey kendimi anlamaya çalışmak ve görüldüğü gibi çok başarılı olduğum söylenemez. Nerde doğdun kaç yaşındasın vs. mevzularını soracak olursan, Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın giriş paragrafına bakmanı öneririm. Hani şu David Copperfield zırvalıklarından bahsedilen.

Rıfat Eroğlu: Blogunda yazı ve şiirlerini paylaşmaya devam ediyorsun. Şu sıralar iki yüz bini aşmış durumda sayfaya yapılan ziyaret sayısı. Böylesine kendi halinde olup, bu kadar çok ilgi görüyor olmanın sırrını ifşa eder misin?

Ali Lidar: Tamamen kendi kendine olan bir şey o. Teknolojiyle pek aram yok. Zaten fark etmişsindir blog olabilecek en basit bloglardan biri. Arada bir iki şey ekleyeyim diyorum ama beceremiyorum. O kadar insan nasıl haberdar oldu, ne buluyorlar da ısrarla takip etmeye çalışıyorlar hiçbir fikrim yok. Belki samimi buldukları içindir, belki ilginç geliyordur, belki de şöyle bir bakıp okumadan çıkıyorlardır bilemiyorum

Rıfat Eroğlu: Halen mevcut bir kitabın bulunmuyor. Yazı ve şiirleri ilgiyle takip edilen biri olarak kitaplılaştırılmayışının izahı mümkün mü?

Ali Lidar: Kitap yazmak gibi bir isteğim olmadı hiç. Bunun en büyük nedeni üşengeçlik. Yani yazıları tek tek gözden geçir ekle çıkar düzenle falan. Kim uğraşacak allasen deyip geçiyorum. Ayrıca basılmaya değer şeyler yazdığımdan bile çok emin değilim aslında. Yani ben o kadar kişisel şeyler yazıyorum ki birilerinin bunlarla ilgilenmesi, okuyup sağda solda paylaşması bile tuhaf geliyor zaman zaman. Velhasıl benim bir kitap süreci içine girmem şimdilik zor. Tabi inatçı bir takipçim falan çıkar da hayrına derleyip toparlayıp bastırmak isterse sevabına bir şey diyemem.

Rıfat Eroğlu : Bir çok kişi Alengirli Şiir ile haberdar oldu senden. Bunun yanı sıra bilgi kirliliğinin de etkisiyle şiirin Ah Muhsin Ünlü’ye ait olduğunu zannedenler var. Bu zanda okuyucunun şiirden Ah Muhsin Ünlü tadı alıyor olmasının payı büyük gibi görünüyor. Bu karışıklıktan ve Ah Muhsin Ünlü’den bahsedecek olursak?

Ali Lidar: O olay tamamen bir karışıklığın sonucu aslına bakarsan. Ah Muhsin adına açılan bir hayran sayfası var. Alengirli Şiir ve başka bir kaç şiir daha paylaşmıştım o sayfada. Şiirlerin altına ismimi yazmadığım için de istemeden de olsa karışıklığa yol açmış oldum. Tabi düşünmemiştim işin bu noktalara varacağını. Her şeyden önce kendi şiirlerimi çok önemsemiyorum. Ah Muhsin Ünlü gibi şiirin tanımını değiştirebilecek kadar güçlü bir şairle nasıl mukayese edildiğimi almıyor aklım. Ama ne yalan söyleyeyim bu durum zaman zaman çok hoşuma gitmiyor da değil.

Rıfat Eroğlu: “Öldüğüm zaman, bir daha kitap okuyamayacağım” başlıklı yazın ile okumanın senin için ne kadar önemli olduğunu kavrayabiliyoruz. Peki ya bu yazma işi nerden çıktı?

Ali Lidar: Kitaplarla kurduğum ilişkiyi uzun uzun anlattım aslında pek çok yazımda. Blogu takip edenler kitapların bana ne ifade ettiğini iyi bilirler. Yazma meselesine gelince ben kendini hiçbir zaman yazar olarak görmedim. Desem desem yazan diyebilirim kendime. Onun da nedeni okuma gerekçemle aynı. Ortada ciddi bir sıkıntı var ve bunu dağıtmak için çabalıyorum. Tamamen dağıtmayı becerebildiğim an yazan olmaktan da seve seve vazgeçebilirim.

Rıfat Eroğlu: Şiir ve yazılarını beğendiğin, takip ettiğin isimler var mı? Özellikle de genç kuşaktan.

Ali Lidar: Çok var tabi. Sevdiğim etkilendiğim o kadar çok yazar var ki saymakla bitiremem. Ama mutlaka anmak zorunda olduğum yazarları düşünecek olursam, en başta Calvino ve Perec gelir. İkisinin de tıpkı birer çocuk gibi dille oynaması ve yazdıkları her satıra sinen sarsıcı zekâları büyülemiştir beni. Sonra Thomas Bernhard, Musil, Nabokov. Dostoyevski var sonra mutlaka ayrı bir başlık açılması gereken. Bizden de Tanpınar ve Oğuz Atay’ı çok önemserim. Yenilerden Murat Gülsoy, Ali Teoman, Selçuk Altun, Murat Menteş, Alper Canıgüz. Dediğim gibi bu listenin sonu gelmez. İlk etapta aklıma gelen isimler bunlar.

Rıfat Eroğlu: İkinci yeni denince aklına gelenler?

Ali Lidar: İlhan Berk gelir evvela. Dönüp dolaşıp gölgesine sığındığım ulu bir çınar gibidir benim için İlhan Berk.

Rıfat Eroğlu: Okuduğun son üç kitabın adı?

Ali Lidar: Şu an elimde Umberto Eco’nun son kitabı var. Bundan önce Thomas Bernhard’ın Düzelti’sini okumuştum. Onun öncesinde de Jean Baudrillard, Kusursuz Cinayet.

Rıfat Eroğlu: Bize Eskişehir’i tarif eder misin Ali Lidarca?

Ali Lidar: En güzel ve en kötü zamanlarımı geçirdiğim, bütün hayallerime ve hayal kırıklıklarıma tanıklık etmiş, en sevdiğim oyun arkadaşımdır benim Eskişehir.

Rıfat Eroğlu: Aylık sigara ve kitap masrafın?

Ali Lidar: Net rakam veremem tabi ama maaşımın üçte biri falan gidiyordur sanırım.

Rıfat Eroğlu: Felsefe mi, edebiyat mı?

Ali Lidar: Edebiyat felsefesi desek. Bence ikisini birbirinden ayırmak güç. Örneğin Dostoyevski ya da Kafka edebiyatçı oldukları kadar filozofturlar da. Benim en büyük tutkum edebiyattır ama felsefeyi de bunun dışında tutamam.

Rıfat Eroğlu: Bir yazında “Avukatlar Av. Ali Lidar, Doktorlar Dr. Ali Lidar yazdıklarında çok havalı oluyor. Ama Öğr. Ali Lidar yazdığım zaman komik duruyor işte. Neden lan? Bu kadar mı boktan bir iş yapıyoruz biz?” diyorsun. Bir meslektaşın olarak soruyorum, hakikaten nedir mesleğin durumu?

Ali Lidar: Bu çok zor soru işte. Sen de benim kadar biliyorsundur aslında hangi koşullarda çalıştığımızı. Yani benim özel bir sıkıntım yok, sevdiğim ve iyi bir okulda çalışıyorum. Ama mesleğin herkesçe malum olan genel sorunları haliyle beni de etkiliyor.

Rıfat Eroğlu: Dersler nasıl geçiyor, öğrencilerle aran nasıl?

Ali Lidar: Ben eğleniyorum derslerde. Ama iyi geçip geçmediğini çocuklara sormak gerekir. Ne desem yalan olur şimdi.

Rıfat Eroğlu: Devletin her ayın on beşinde hesabına yatırdığı paranın miktarı ile ilgili neler düşünüyorsun? Aylık kitap ve sigara masrafını da göz önünde bulundurmak gerek tabi.

Ali Lidar: Bununla ilgili cevabı sana bırakıyorum Rıfat. Ne yazarsan altına imzamı atarım.

Rıfat Eroğlu: Son olarak söylemek istediklerin?

Ali Lidar: Çok teşekkür ederim. Hem ilgin için hem de kendimi şöyle bir gözden geçirmeme vesile olduğun için. Eyvallah.

İş bu yazı Ali Lidar söyleşisi olup, tarafımdan tutanak altına alınmıştır.
Rıfat Eroğlu, İzdiham