3 Mart 2016

Ali Kaya, Cizvit

ile izdihamdergi

Geçtiğimiz günlerde televizyon programına katılan finans uzmanı ve yazar Ömer Özbay; Fethullah Gülen’in, Pensilvanya’da kaldığı çiftlik hakkında çeşitli açıklamalarda bulundu. Çiftliğin tapusunun sürekli el değiştirmesi başta olmak üzere, Fethulah Gülen Bey’in yeğeninin de aynı yerde çiftlik sahibi olduğu birçok konuya değindi. Benim dikkatimi tapudur, filandır çekmedi. Dikkatimi çeken; buranın daha önce Cizvit Tarikatı tarafından yaz kampı olarak kullanıyor olmasıydı!

Neyin nesidir bu Cizvitler?! Kısaca bakalım.

Hıristiyan olmuş eski bir İspanyol askeri olan Ignacio de Loyola (Aziz Loyolalı İgnatiyos, S.J.) ve Paris Üniversitesi’ndeki altı öğrenci tarafından 1534’de Paris’te kurulan Cizvitler, İsa Tarikatı olarak da bilinir. En önemli özellikleri; misyonerlik; eğitim kurumları açmak ve yetiştirdiği insanların Cizvit Tarikatı’na bağlı olduğunu kesinlikle açıklamadan devlete girmesi ve tarikattan gelen talimatlara göre devlet içinde hareket etmesi!.. Eğitime o kadar önem vermişlerdir ki; Cemaatin kurucusu ve ilk tarikat lideri olan Aziz Ignacio Loyola tarafından yazılan İsa Topluluğunun Kuralları’nın (The Constitutions of the Society of Jesus) dördüncü bölümünde, Cizvit okullarında geleceğin rahipleri ve misyonerleriyle rahip olmayanların (gündüzlü öğrenciler; nehariler) eğitimine dair genel kurallar belirtilmiştir. Bir diğer lider, General Claudia Acquaviva tarafından 1599 yılında cemaat için bastırılan ünlü Çalışma Planı (Ratio Studiorum), topluluğun 1773’te yasaklanmasına dek Cizvit tarikatının eğitiminde resmi kılavuz olur. Bu eserin basıldığı dönemde faal olan Cizvit okullarının sayısı üç yüz civarındadır… Fransa, Clermont’ta bulunan Cizvit Koleji, döneminin en iyi okuluydu örneğin…

Cizvitler’in benzer tarikatlardan en önemli farkının örgüt yapısında olduğu görülür. Tarikat üyeleri, her zaman göze batmadan her türlü toplum içerisinde, o toplumun insanlarıyla aynı düzeyde ve uyum içerisinde yaşarlar. Tarikat, ilk gününden itibaren kısa vadeli hedefler yerine hep uzun vadeli hedeflere yönelmiş ve özellikle insana yatırım yapmış; bu sayede, Avrupa’nın en önemli siyasi ve ekonomik gücü haline gelmiştir.

Açtıkları eğitim kurumları, Vatikan’dan aldıkları destek, misyonerlik faaliyetleri ve dünya çapındaki yaygın örgütlenme ağıyla Katolik Roma Kilisesi’ni desteklemiş, etkin oldukları dönemde; hükümetleri, din ve devlet adamlarını, entelektüel çevreleri etkileri altına almayı başarmışlardır.

Cizvitler, fikirlerine karşı çıktıkları bir kurum ya da toplulukla karşılaştıklarında asla açıkça kavgaya girmezler, sinsi ve gizlice her türlü etkinlikte bulunarak, o kuruluşu yıpratırlardı. Özellikle sahip oldukları iyi eğitimli genç üyeleri sayesinde, karşıt oldukları kurum ya da topluluğun içine sızarak kendi ilke ve fikirlerini içeriden aşılarlardı. Bu şekilde içeriden yapılan baskıyla, o kurum kısa süre içerisinde yıpratılır veya tamamen yozlaştırılırdı.

Cizvit Tarikatı’nın Avrupa’da etkili olmasının önemli sebebi misyonerlik ve açtıkları eğitim kurumları olmuştur. Özellikle 16. yüzyılda reform hareketlerine karşı Katolik reformunu örgütleyen Cizvit papazları, Hıristiyanlığı yaymak için dünyanın her yanına misyoner olarak gitmiş; eğitim ve öğretimle uğraşarak çok sayıda okul açmışlardır. Bunları yaparken, ülkeler üzerinde emellerini gerçekleştirmek için siyasetle ilgilenmeleri, hükümetlerce iyi karşılanmadığı gibi; İspanya ve Fransa başta olmak üzere bazı ülkelerden çıkarılmışlardır.

İstanbul’da bulunan St. Benoit adlı bir Fransız kurumunun1583 yılında yönetimini de üstlenmiş olan Cizvitler; günümüzde, ülkemizde ‘İsa’nın Askerleri’ olarak bilinirler.

Ayrıca, Ali İsra Güngör’ün, “Cizvitler ve Katolik Kilisesi’ndeki Yeri” isimli doktora tezinin kitaplaşmasına 2002 yılında kitap tanıtımı olarak yazı yazan İbrahim Sümer’in kitaptan aldığını belirttiği şu bölümlerde ilginçtir:

“Tarikat, eğitime ve araştırmaya önem verirken, misyonerlikle de uğraşmış, dış ülkelerdeki misyonerlik faaliyetlerinde ağırlıklı olarak yer almıştır. 1540’lı yıllardan itibaren kurulmaya başlayan Cizvit kolej ve üniversiteleri, Paris modeline dayanmakta, bu kurumlarda Latince konuşma esas alınmaktadır… …Kitabın Üçüncü Bölümü; Sosyal Adalet Projesi, İnkültürasyon ve Dinlerarası Diyalog konuları da bu bölümün temel alanları olarak belirlenmiştir… Diyalog; aynı dinden kaynaklanan grupların kendi aralarında hem de farklı dinlere mensup insanların, inanç ve düşüncelerini birbirlerine zorla kabul ettirmeden, ortak meseleler etrafında konuşabilmesi, tartışabilmesi ve işbirliği yapabilmesi anlamına gelmektedir. Dinlerarası diyalog; kilisesinin, İncil’in mesajını bütün insanlara ulaştırma amaçlı misyonunun dışında görülmemelidir.”

Ali Kaya
İZDİHAM